Kadınlar hakkında yazılmış yazılara baktığımızda karşımıza çıkan yazılar hep bir eleştiri türünde. Kelli felli hocalar sürekli tesettürün kaybolduğundan, kadınların bozulduğundan bahsediyor. Erkekler, erkekler haricinde her konuya ilgili. Erkeklerin bozulmasından bahseden yok. Etrafınıza baktığınızda kız kardeşimle/ablamla evlense içim rahat kabullenirim, mutlu olurum diyebileceğiniz kaç erkek sayabiliyorsunuz? Bu çok sorunu çözecektir. Neyse, geçelim.
Biz hep olduğu gibi mevzunun yine hikmet boyutuyla ilgileneceğiz. İslam alimleri, özellikle mutasavvıflar, evliyalar kadınlara çok değer vermiş, kitaplar yazmıştır. Bunlardan en önemlisi İbn-i Arabi Hazretleri’dir. İbn-i Arabi’ye göre kadın olmadan erkek irfan sahibi olamaz, kadın irfanın tamamlayıcısıdır. Hadislerden öğrendiğimiz bilgiye göre Hz. Havva, Hz. Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır. İbn-i Arabi’ye göre Allah, erkekten boşalan bu yere “arzu”yu yerleştirmiş, bu nedenle erkek kadını hep arzulamıştır. Eksik parçasına kavuşmak istemiştir çünkü. Ancak cinsellikle, evlilikle parçalar doldurulacak, birleşme gerçekleşecektir. Kadın da erkeğe bu nedenle bağlanmıştır, çünkü vatanıdır. Kadının, erkeğe olan sevgisine İbn-i Arabi, vatan sevgisi demiştir.
Erkek, kadından yaratıldığına göre kadın, önce erkek, sonra kadındır, bu nedenle de erkekten irfan olarak üstündür. Erkeğin üstünlüğünün nedeni kadından önce yaratılmasındadır ve dolayısıyla Allah’ı önce tanımasındandır. Ancak derine indiğimizde, o esnada kadın yok değildi, erkekteydi, yani Allah’tan da beri değildi. Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının bir kısmı kadında, bir kısmı erkektedir. Bu nedenle birleşme olmadığı takdirde müsemmaya ulaşılamayacak, bütün isimlere vakıf olunamayacaktır. Bu nedenle Peygamberimiz “bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Namaz, güzel koku ve kadın” demiştir.
Peygamberimiz nur-u Muhammedi olması itibarıyla yüzünü Allah’tan başkasına döndüremezdi, ancak dünyada kendi deyişiyle “o da bizim gibi bir beşerdi” ve insanlara kemali gösterebilmesi için ona kadın “sevdirildi.” Sevdirildi kelimesi üzerine tefekkür edildiğinde mana anlaşılacaktır.
Kadının doğum organının adının “rahim” olması tesadüf değildir. Madem ki dünyadaki her şey Allah’ın bir isminin, sıfatının tecellisidir, İbn-i Arabi’ye göre rahim organıyla ve eylemiyle kadın, Allah’ın yaratma kudretinin tecellisine sahiptir. Bundan dolayı Hz. Mevlana, Mesnevi’de “kadın hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratıcıdır, mahluk değil” demiştir. İnsanların kaynaşması, dostluklar, akrabalıklar en başa dönüldüğünde Allah’ın Rahman yönüyle gerçekleşir, yani tecellisi kadının “rahim”iyle.
Rahman karşısında rahim hangi konumdaysa, erkeğin karşısında da kadın o konumdadır. Bu yüzden rahimden meydana gelenlerin “sılayı rahim” yapmaları emredilmiştir. Erkeğe babalık, kadına annelik duygusunu veren “sevgi” ancak kavuşmayla gerçekleşir. Ortada sevgi, aşk varsa birleşme de meydana gelir. Buradaki sevgiyi ortaya çıkaran ve ayakta tutan duygu ise “merhamettir”. Merhamet yani rahmet, Allah’ın rahman ve rahim olması, kadındaki rahim! Erkek kökse, kadın dalıdır. İkisi bir arada bir bütün oluşturabilirler. Meyvenin oluşabilmesi için de rahim gereklidir.
Ahirette Allah’ın size karşı “Rahman ve Rahim” olmasını istiyorsanız, dünyadaki tecellisinden “rahimden” yani kadından rıza almayı bilmelisiniz. Çünkü İsra Suresi 72 ayette buyurulur: Dünyada kör olan ahirette de kör olacaktır.