Bundan yaklaşık dört buçuk yıl önce (yerel seçimlerin hemen akabinde), bir sosyal medya mecrasında seçimleri değerlendiren bir analiz kaleme almıştım.

Bendeniz, zaman zaman yazmış olduğum değerlendirme ve analizleri, fikrî takip açısından belirli aralıklarla gözden geçiririm.

İşte bu vesile ile denk geldim o yazıya.

Şöyle demişim mesela değerlendirmelerimin hemen başında...

 *

“CHP'nin piranalar gibi ‘yok edici’ bir özelliği vardır.

Yerel seçimler öncesinde özellikle İstanbulluları bu felakete karşı uyarmıştık fakat görünen o ki fayda etmemiş. Şimdi, iddia ettiklerimin nasıl gerçekleşeceğini İstanbul ve Ankara lokalinde hep birlikte izleyeceğiz. Ben olacakları söyleyeyim en başında…

İlk bir yıl, mevcut imkânları ve rezervleri kullanacakları için pek bir şey görünmeyecek ama takip eden aylarda, bu şehirler kelimenin tam manasıyla kahır ve ezaya muhatap kalacaklardır.

(…)

Belediyeleri CHP’nin kazanması, AK Parti açısından 2023 seçimlerinin bir nevi sigortası ve garantisi olacaktır…”

 *

Seçimim hemen ardından yaptığımız bu değerlendirmenin ayniyle vuku bulduğunu ilerleyen zamanlarda gördük maalesef.

Mesela şöyle şeyler yaşadı İstanbullular, bu üç-dört sene içerisinde:

 *

Öncelikle İstanbul’un CHP’li Belediye Başkanı, 2019 seçimi ardından katiyen, bırakın herhangi bir “mega proje” yapmayı; “Bu, İstanbul için çok iyi olacak.” dedirtecek bir proje dahi hayata geçirmedi.

Mütemadiyen önceden biriktirilmiş hizmetlerin ekmeğini yedi. Önceden yapılmış metro inşaatlarını ‘Ben yaptım!’ dedi sözgelimi…

Önüne iş konduğunda da bundan kaçtı.

Mesela Başakşehir’de devletin inşa ettiği hastane için gerekli olan yolu bile yapmaktan imtina etti.

Önceki dönemde planlanmış yüksek meblağlı hayati projeleri de ‘temel atmama’ şımarıklıklarıyla berhava etti.

 *

Bu hayati derecedeki mühim ‘Biyolojik Arıtma Tesisi’, gırgır-şamatayla iptal edilince sonucu ne oldu?

Müsilaj, Marmara Denizi’ni âdeta esir aldı ve ilgilisi yalnızca seyretti.

Sadece sansasyonlarla ve polemiklerle gündem olmayı, marifet sandı.

 *

Yapmadığı hizmetleri yalanlarla örtmeye çalıştı ama tabii ki ‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!’ hakikati tecelli etmekte gecikmedi.

Bunun için “Fazilet Durağı” yalanını hatırlatmam yeterli olur mu sizce?

Hani, olmayan 47 kişi için “Durakta topluca bindiler.” yalanını atmakla yetinmeyip, “Görüntüleri izledim, kanım dondu!” dedikten sonra görüntülerin yalanladığı ve böyle bir hadisenin hiç olmadığı kanıtlandığı hâlde hiçbir şey olmamış gibi davranmayı becerebildikleri skandal olay…

 *

Yapılması gereken işleri yapmayıp gösterilerle idare eden bu anlayışın varacağı yer elbette ki fiyaskodur.

Gerekli ve hayati hizmetlerin yapılmaması nedeniyle sorunların birikerek patlama noktasına ulaşması kaçınılmazdı, nitekim öyle de oldu.

Mesela Haliç, bundan 30 sene önce olduğu gibi, yine kötü kokular saçmaya başladı…

Belediye otobüslerinin bakımına ayrılması gereken paralar partidaşların kasalarına akıtılınca yollar otobüs mezarlığına döndü…

En son bir otobüsü denize uçmuş vaziyette görmüştük.

 *

Daha bir sürü yolsuzluk ve rezaletten söz edebiliriz kuşkusuz lakin fazla söze ne hacet…

Umarım tüm bu fecaatler yanlarına kâr kalmaz…