Akdeniz’in en batı ucundan, Çin Seddi’ne uzanan büyük bir İslam coğrafyasının ortasında kurulmuş “küçük bir terör devleti” nasıl olur da en büyük sorunumuz olur? Bu sorunun devamı “1.5 milyarlık İslam dünyası-5 milyonluk İsrail denklemi” yapmak oluyor. Sadece bu denklemi kurmak bile acziyet ateşimize odun taşıyor, Siyonist varlığı “olduğundan daha büyük” göstermeyi sağlıyor, farkında mıyız?
Sorun, dünya ekonomisindeki Yahudi sermayesinin payı ya da İsrail’in askeri gücü değil. ABD, Avrupa ve Hindistan gibi devasa ekonomik güçlerin İsrail’e olan desteği de değil. Çünkü bunların hepsi aşılabilir. Sorun daha içeride.
FİLİSTİN’İ SADECE İSTİSMAR ETTİLER
Arap rejimleri Filistin’in işgalini halkları nezdinde kendi meşruiyetlerini sağlamlaştırmak için kullandılar. Tek düşmanları İsrail’di ve elleriyle büyüttükleri bu canavar ne kadar azgınlaşırsa, halklar da Suriye, Mısır, Arabistan gibi bu köhne rejimler etrafında o kadar konsolide olabilirdi.
İran, Akdeniz’e uzanan “nüfuzunu güçlendirmek” için Filistin meselesini kullandı. Bu sayede Lübnan ve Suriye rejimlerini kendi kuklası, kendine muhtaç ettiği Filistin’deki örgütleri de taşeronu haline getirdi. Öyle ki, aslında tek gayesi İsrail’e karşı savaşmak olan örgütleri Lübnan ve Filistin’den getirerek Suriye’de halka karşı savaştırdı. Hatta Gazze’ye bombalar yağdığı şu anda dahi bu örgütler Suriye’de katliamlarını sürdürüyorlar.
Filistin’de 1988’den beri kağıt üzerinde bir devlet var. Fakat, fiilen ikiye bölünmüş devletin ne ordusu ne işleyen bir meclisi ne de halk oyuyla seçilmiş bir devlet başkanı var. Sürekli olarak kendini himaye eden ülkeler değiştikçe, politikaları da değişen örgütlerin elinde savrulan bir halk var sadece. Gazze’de katliam yaşanırken en çok konuşması gereken Mahmud Abbas nerede? İçinde bulundukları bu zayıflık sebebiyle elbette hiçbir Filistinli lider suçlanamaz. Fakat, hala kendi aralarındaki birliği sağlayamadıkları içinde mi suçlayamayız?
Milli mücadelenin şartı bellidir: Merkezi otorite, tüm kesimlerin temsil edildiği güçlü meclis ve düzenli ordu. Peki bunu kim engelliyor? Sadece İsrail mi? Elbette hayır. Arap rejimleri ve İran, Filistin’i yekvücut görmek istemiyorlar. Çünkü böyle olursa, kontrollerindeki örgütler yok olacaklar. Siyasi istismarlar, halkları dizginlemek için yapılan şantajlar ve taşeron örgütler devri bitecek. Hakiki bir mücadele başlayacak.
ASIL KAVGA ŞİMDİ BAŞLIYOR
İsrail kurulduğunda İran’da, Sovyetler ile İngiltere arasında ezilen güçsüz bir yönetim; Türkiye’de tek parti diktası vardı. Arap dünyası ise bağımsızlıklarını yeni kazanmış, henüz bir ordu kuramamış devletçiklerden oluşuyordu. Bazıları ise hala işgal altındaydı.
Bugün İran’da mezhepçi ve bağnaz bir yönetim, Ortadoğu’da ise kendi halklarıyla savaşan Arap yönetimleri var. Yani İsrail için değişen bir şey yok.
Fakat Türkiye’de artık, “İsrail’in elini rahatlatan tüm bu denklemleri yıkan” bir yönetim var. Onun için artık Kudüs’te bir taş yerinde oynasa gözler Türkiye’ye bakıyor. Son bir haftadır Ankara’nın görüşmediği, talep ve duruşunu ifade etmediği ülke kalmadı. İsrail için kötü günler bundan sonra başlayacak.
Çünkü sahte oyuncular çağı kapandı. Gölge tiyatrosu bitti.