Zaman yazarı Ali Bulaç’ın başlattığı “Devletin İslamcıları” tartışması devam ediyor… HDP Milletvekili Altan Tan da “İslamcı yazarların ve Kürt siyasetinde yer alanların yarısı devletin adamıdır” diyerek tartışmaya farklı bir noktadan katıldı…

Öncelikle ifade edeyim ki, bu tip meselelerde sevmediğiniz her insana bir kulp bulup onu İstihbaratçı yapabilir ya da itibarsızlaştıra bilirsiniz. Buna dikkat edilerek bir sistem sorgulaması yapılırsa bu tartışmadan hepimiz kârlı çıkarız.

Gerek ulusal gerekse de uluslararası sistem tarafından çeşitli oluşumlara, gruplara, hareketlere yerleştirilen insanların birçoğu, orada erken doğum yaptırmakla görevlidir. Böylece hem hareket raydan çıkarılmaz hem de büyüme potansiyeli kontrol altında tutulur.

Bunu anlamak için yürütülen projelere bakmak yeterli.

Bana göre; dünyada yürütülen bir “İslam’a Karşı İslam Projesi” var ve proje 4 temel ayak üzerine oturtulmuş durumda: “Mezhebe karşı mezhep; ılımlı İslam’a karşı radikal İslam; ırka karşı ırk ve coğrafyaya karşı coğrafya.”

Projeyle oluşturulan çatışma alanlarından sonraki ana hedeflerden birinin, “İslami cemaatlere sivilliğini kaybettirerek onları resmileştirmek” olduğunu uzun süredir yazıyorum. “Sistemi ele geçirme” üzerine kurgulanan cemaatlerin çoğu yine sistem tarafından esir alınıyor ve kapılarına “Resmi hizmete mahsustur” tabelası asılıyor. Birer İş ve İşçi Bulma Kurumu’na dönüştürülen cemaatlerin pek çoğu sistem tarafından kontrol altına alınmaya başlanıyor. Bu açıdan bazı cemaatlerin sık sık yaptıkları tavır değişikliklerini; diğer bir ifadeyle “u” dönüşlerini iyi algılamamız şart. Sistem, kişiler üzerinden, cemaatler üzerinden uzun zamandır İslamcıları tasfiye ediyor. Daha önce yerelde yapılan şey, bugün uluslararası sistem tarafından yapılıyor. İslamcılar, çeşitli hareketler ve mensupları tarafından ya tasfiye ediliyorlar ya da seküler bir tarafa doğru çekiliyorlar.

Bugün bu tartışmalar ışığında daha dün itiraz edilen sistemin, bugün bir kısım İslamcılar üzerinden varlığını sürdürmesi ve onların sistemi yürütmeleri elbette sorgulanmalıdır. Türkiye’de her yerde adamı bulunan “Milli Mücadele” ekolündeki bazı insanların neden burayı terk ettiği ve kalanların ne yaptığı sorusu net olarak sorulmadan İslamcıların bu tartışmadan sağlıklı bir sonuç çıkarması mümkün değildir.

Türkiye’de mesele İslamcı ve Kürtlerin içinde devlete çalışanların olmasından ziyade, “nasıl bir Kürt ve İslamcı” istendiğiyle alakalıdır. Aynı şey, sol çevrelerin sembol isimleri için de söz konusu. Sistem tarafından istenen sol nasıl bir soldur?

Bugün yapılan bu tartışmalar önemlidir; ama çamur at izi kalsın mantığıyla yapılmamalıdır. Evet İslamcılar, Kürtler, solcular, milliyetçiler başta olmak üzere toplumsal yapıların birçoğunda sistemin adamları mevcuttur ve bunlar bulundukları hareketleri rayın dışına çıkarmamakla görevlidir; yani kontrolcülerdir.

Meselenin bir diğer boyutu da “uluslararası yapılar adına” bir yerlerde bulunanlar… Ya bir devlet ya bir mezhep adına bulunanların bir kısmı bu tür tartışmalarda kendilerini iyi kamufle etmektedirler. Oysa onlar da suçladıkları insanlar kadar kirlidirler. Dolayısıyla meseleye doğru bir perspektifle bakmak istiyorsak, daha önce çıkan yayınlarda, kimin hangi yayını kiminle çıkardığına, hangi düşünceyi o dönem savunduğuna ve bugün nerede durduğuna bakmakla işe başlayabiliriz.

Milli olan neye göre millidir, milli olmayan neye göre milli değildir kısmıyla misal.

Bazı insanların “siyaseten” kulvar değiştirse de “aslında hiç değişmedikleri” noktasından…

Hiçbir iş yapmadan bir eli yağda bir eli balda olan İslamcılarla başlayabiliriz.

Dün Ergenekoncular ile iş tutan, onlarla aynı dergilerde yer alan, sonra bir sabah AK Parti’ci olan bînamaz İslamcılarla başlayabiliriz mesela.

“Kirli siyasetin danışmanlığını yapan, sürekli aranan adam” olan birçoklarıyla örneğin…

28 Şubat sürecinde “İslamcı” olarak alınan; ama verdikleri ifadelerle gerçekte “sistem adamı” olduklarını açığa çıkaranlarla meseleyi doğru okumaya başlayabiliriz.

El Kaide’ye polis sorgusunda “terör örgütü” dedikten sonra alanlarda “bu düzen şirk düzenidir” diyenlerle…

Arınmak deniyorsa ipucu çok da mesele, ne sistem ne de İslamcıların arınması gibi bir dertlerinin olması. Çünkü kirlilik diz boyu.

Duam odur ki, Allah (CC) bizleri samimi olmayanlardan, kendi çıkarları uğruna İslamcıları, Kürtleri, mazlumları satanlardan uzak eylesin. İnşallah bu kirliliğe şu ana kadar bulaştırmadığı gibi bundan sonra da bulaştırmasın, bulaşanlardan da uzak eylesin inşaallah.

Sistemin İslamcılarına tekrar hatırlatayım: Rızkımızı sistem değil, Allahü Teâlâ Hazretleri veriyor.