“Paralel yapı” ile mücadele edilirken devletin birçok kurumunda oluşan boşluğu doldurmaya çalışan “cemaatler-gruplar” ortaya çıkmaya başladı.

Hayatın her alanında “Paralel yapı”nın ulaştığı güce ulaşmak isteyen, bu noktada devletleşmeyi kendi amaçları arasına koyan cemaatlerimiz-gruplarımız, ne yazık ki yeni bir tuzağın içindeler.

Bu grupların-cemaatlerin bir kısmı, alt etmeye çalıştıkları kendi kardeşlerini ya Paralelci olmakla o da tutmayınca Kürtçü olmakla suçlayıp karalayarak faaliyetlerini yürütmeye çalışıyor.

Son 3 haftadır ülkenin batısından doğusuna yaklaşık 12 vilayeti dolaştım, konferanslar verdim, “İslam’a Karşı İslam” projesini anlattım. Her gittiğim yerde farklı grupların bana ifade ettikleri “Bir Paralel’den kurtulmaya çalışırken farklı Paraleller karşımıza çıkmaya başladı” söylemiydi. Cemaatlerin nasıl birbirlerine şüpheyle baktıklarını -üzülerek- gördüm.

Cemaatlerdeki durumun aynısı, AK Parti Aday Adayları meselesinde karşımıza çıkarılıyor. Yıllarca yan yana, omuz omuza aynı parti, aynı sohbet halkalarında yer alan insanlar, şimdi birbirlerini Paralel olmakla suçlayarak ihbar ediyor.

AK Parti son 2 yılda bize bir özgürlük alanı sundu. Bu özgürlük alanı üzerinden yürümesi gereken vakıflar, dernekler, cemaatler ve gruplar, “adam yetiştirme, yeni eğitim metodu ortaya çıkarma, yurt dışına eleman gönderme” yerine ne yazık ki “kendi bağlı bulundukları kişilere devlet imkânını sunmak için” çalıştı. Toplumda büyümek yerine bir kısmı bürokraside büyümeyi tercih etti.

AK Parti iktidarında sırtını devlete dayamayı seçenler yüzündendir ki, hayatın pek çok alanında, “AK Parti döneminde neden adam yetiştiremedik, niçin basın değişmedi, neden kaliteli adamlar çokça öne çıkmıyor?” serzenişleri dillendirilmeye başlandı. Bunlar doğru itirazlardı amenna; ama itirazları yapan birçok grup ve cemaat bunun asıl sebebiydi ve aynada kendilerine bakmayı tercih etmediler.

Geçenlerde bir arkadaş, yazılan bir yazı üzerinden, Uşak Üniversitesi Rektörü’nün “Paralel olduğunu” iddia etti. Başka bir haberde, ailesini, kendisini tanıdığımız bir arkadaşın, “Paralel olduğu” gerekçesiyle görevden alındığını öğrendik. İki olayı araştırmaya başlayınca ne yazık ki, başka bir grubun rektörlük seçimlerine etki edebilmek için Paralel yapıştırmasıyla Uşak’ta bunu uydurduğunu, kendi kurumunda olumsuzlukların önüne set çeken arkadaşın da “Paralel” ilan edilerek, aynı düşüncedeki insanlar tarafından uzaklaştırıldığını gördük. Yazıktır, günahtır, bunları yapmayın!

Türkiye’de cemaatler, vakıflar ve gruplar “sivil” alan dışına çıkmamalı, devlet kademelerinde yer alacak temiz insanları yine “sivil alan üzerinden” yetiştirmeli; ama kendi grup ve cemaatlerini sistemin bir şubesi gibi asla kurgulamamalıdırlar. İş öyle bir noktaya gidiyor ki, grup ve cemaatlerin bir kısmı, daha önce karşı durdukları sistemin yürütücüleri pozisyonuna düşüyorlar. Kendilerine verilen gücü kaybetmemek için adeta birer iş ve işçi bulma kurumlarına dönüşüyorlar. Bu şekilde devam edilirse 20 yıl sonrası için “rol modeli” teşkil edebilecek vakıf ve derneklerimizin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek.

Son bir uyarıyla bitirmek istiyorum: Osmanlı Vahhabiliğe karşı Nakşiliğin güçlenmesinin önünü açtı. Önce Vahhabilik tehlikesini kendisine göre bertaraf etti, sonra da Nakşiliğin her tarafta yayılmasına izin verdi. Mevlana Halid’in vefatından iki yıl sonra ise Nakşi büyüklerini sürgün etmekten geri durmadı. Öyle ki Nakşilik, Cumhuriyet Dönemi’nde “tehdit unsuru” olarak tanımlandı. Bugün Paralel yapıyla mücadele edilmeli; ama mücadele ederken ortaya çıkan boşluk başka Paralellerin oluşumuna müsaade etmemeli! Yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım!