İslam tarihi ile ”Müslümanlar’ın tarihi” aynı şey değildir.
Tıpkı Sünnilik ve Şiiliğin ”DİN” olmadığı gibi.
Tıpkı ”kelami Mezhep” denilen akait yorumlarının ”İMAN” olmadığı gibi.
İnsanın içine ne girerse girsin girdiği gibi çıkmaz.
Eğer insanın içine giren aynen çıkıyorsa bu bir anormalliğe, bir sindirim bozukluğuna işarettir.
Din insanın içine girip çıktığında kültür olur.
Olması gerekende budur. Din, din olarak girmeli, kültür olarak çıkmalıdır insandan.
Kültürü ‘Din’ zannetmek, insandan çıkan elma posasını elma zannetmek kadar salakça ahmakça bir yanılgıdır.
Bu sebeple “Müslümanlar’ın tarihi”, kültürü “DİN” zannetme yanılgılarıyla doludur.
İslam tarihi peygamberler tarihidir.
İslam tarihini Müslümanlar tarihi olarak ittihaz ettiğinizde, referans olan elçiler yerine kültürü koymuş olursunuz. Müslümanların tarihinde, zahiriliğe ve batıniliğe kaynakçalık eden, âlim makamını işgal edenlerin temel yanılgısı bu olmuştur.
Sünnilik/Şiilik gibi fıkhi mezhepler, tarikatlar, bir ‘Din’ değil bir kültürdür.
Maturidi/Eşari/Mutezili, vs gibi akait esaslarının yorumlarıyla oluşmuş itikatlarda bir ‘İman’ değil bir kültürdür.
Modern zamanları, aziz İslam’ın zahiri ve batini ifradının neticesinde ortaya çıkmış/çıkarılmış ve ifsada dönüşmüş, IŞİD ve FETÖ gibi iki tecrübesini yaşamaktadır.
Bu iki ifrat/aşırılık ve ifsat/terör hareketine kaynaklık eden, ”Vasat ümmet kültürü” olmayan, çok zengin bir ‘Müslüman kültürü’ arka planına sahip olduğu unutulmamalıdır.
Modern zaman Müslümanlar’ının IŞİD ve FETÖ ile yaşadıkları şokun sebebi; Kendilerinin de kaynak zannettikleri, din zannettikleri, mensubiyet atfettikleri ‘Müslüman kültüründen’ böyle bir ifradın/aşırılığın, böyle bir fesadın/terörün çıkmış olmasıdır.
FETÖ’nün dayandığı batini dayanakları ve meşruiyetini kazandığı zemin olan ‘Nur risaleleri’ bu anlamda nezih ve ‘ümmetin vasatı’ bir zemin değildir.
IŞİD ve türevlerini ortaya çıkaran zahiri kültürün dayanak ve zemininin nezih ve ‘ümmetin vasatı’ olmadığı gibi.
Müslümanlar’ın tarihi bu açıdan, küresel firavunların mühendislik çalışmalarını çok verimli kılan bir kaynaktır.
Mezhep, tarikat gibi müesses Müslüman tecrübesinin ehli küffar mühendisliğine kaynakça olmaması için en çok iş Müslüman düşünür/mütefekkirlerine düşmektedir.
“Ey iman edenler iman ediniz” emri ilahisi çerçevesini de bir kültürel taharet/temizlik zorunlu hale gelmiştir.
Müslüman kültürümüzün üzerinde inkişaf olduğu kavramlarımızı, ait oldukları hakikatle olan bağlarını yeniden doğru bir şekilde kurmamız gerekir vesselam…