Ah şu “meşru”laştırma!

Neden böyle içlenerek başladığımı, yazdıklarımla ortaya dökmeye çalışacağım…

Çünkü insanı dünyanın en vahşi, en sinsi, en gaddar canlısı yapabilme kudretinin yegâne kaynağıdır; görülmemesi gerekeni “meşru” olarak görmek…

Eğer bir şey bir zihinde “meşru” değilse, vicdan engeline takılır çünkü…

Meşrulaştırılmış bir zeminde gerçekleşmeyen katliamın, zulmün, gasbın vicdan azabı, bir ömrü en karanlık zindana çevirmeye yeter çünkü…

Düşünebiliyor musunuz, bir de yanlış fetvalarla, aşırı ve sapkın tevillerle yapılan “inanç” adına katliamları… Bırakın vicdanın sızlamasını, haşa bir “cihad” motivasyonu ile de yapıldığı için, nasıl “coşarcasına” değil mi?

Peki, dünyada insanlık adına bundan daha ürpertici ne olabilir? “Canavarlaşmış insan” dışında bu kadar cani başka hangi varlık olabilir?.. Üstelik bu “meşru”laştırılmış katliama ya da kötülüklere bir de düşünebilme, planlayabilme kabiliyeti de eklendiğinde, vahşetin boyutları hafızaları ve vicdanları zorlayan boyutlara ulaşıyor…

Bu türden katliamların sadece sözde “Müslümanlar” ile ilgili olduğunu sanmayın. Her inanç adına yapılan örnekler var… “O zaman, Myanmar’da, Filistin’de, yapılan katliamın motivasyon kaynağı nedir?” diye sormak gerekir…

Kendi sapkın yorumları adına ve merhametten yoksun olarak dünyayı kan gölüne çeviren Evanjelikler ile DEAŞ’ın yaptığı katliamlar arasında ne fark var? İkisi de kendi zemininde “meşru” bir zulüm uyguluyor diye inanıyor…

Meşruiyet kaynağı aynı olmayan iki vicdanın birbirine seslenme şansı da yok maalesef…

Bebekleri, çocukları öldüren ya da yetim bırakan bu zihniyetlerin, bir vicdan sızlaması ile kendine gelmesini beklemek, beyhude bir bekleyiştir ne yazık ki…

PKK-PYD’den, DEAŞ’tan, Evanjeliklerden bir “vicdan hareketi” beklenemeyeceği gibi yayılmacı/istilacı, emperyalist zihniyetlerden de beklenemez…

Dünya tarihinin en kanlı katliamlarının benzer anlayışlarla ve “meşruiyet” zemininde işlendiğini düşünmek, insanın içini ürpertiyor gerçekten. Ne yazık ki bundan sonra da böyle olmaya devam edecek…

Meşrulaştırılmış Robin Hood vâri bir gasp ne kadar “zenginden al fakire ver” niyeti taşırsa taşısın, neticede bir gasptır; hem de toplumsal güveni tehdit eden, mal ve can emniyetini yok sayan, hele hele devleti yok sayan terörize bir gasptır…

Marjinallerin “meşru”su, tarihe yön veren sağduyulu vasata galip gelmemeli/gelememeli… Bugün dağınık halde olan ve birlikte olmanın gücünden uzak bu sağduyulu vasatın vicdanını adeta kanırtırcasına sızlatan bu sapkın, “marjinal meşru” ciddi bir alan hakimiyeti sağlamış gibi görünüyor…

Fakat en büyük teselli kaynağı, hakikati diriltmeye çalışan sağduyulu vicdanların çoğunluğu temsil eden varlığıdır… Yani meşruiyetin kaynağını İslâm’ın ana damarından alan aklı, mukayeseyi önceleyen, marjlara hapsolmamış dindarlığın, kahir ekseriyeti hâlâ koruyor olmasıdır…

Ve er-geç bu fetret dönemi bitecek, hak yeniden galebe çalmaya başlayacaktır; çünkü Allah’ın vaadi var…

“Hak gelince, batıl zail olur…”