Yanlışının olması; insanın yanlış düşündüğünün, yanlış düşünme yanlış bilginin, yanlış bilgi ise, yanlış irtibatın sonucudur. Yanlış irtibat; kişilerle, kitaplarla, tecrübeye yüklenen anlamla, kendisine yanlış davranılmasıyla oluşan duygu birikimiyle, içinde bulunduğu ortamda sürekli olarak gördüklerinin normalleşmesi gibi farklı sebeplerle ilişkilidir. Hatta bu gen aktarımı ile de yakından ilgilidir çünkü genler taşıyıcıdır ve kişide bir yatkınlık oluşturur. Bir insanın yanlış yaptığını fark ettiğimizde, bu kişisel tercihlerimize mi yoksa ortak değerlerinize mi ters geliyor önce onun ayrımına varmalıyız. Bizim hoşumuza gitmemesi, o şeyi yanlış yapmaz. Yanlış; bizi bağlayan değerlerimizin inançlarımızın yani Allah’ın (c.c) yapmayın dediği şeylerdir. İkili ve çoklu ilişkilerimizde doğruyu aramaktan ve doğru davranmaktan kendimize ve başkalarına karşı sorumluyuz. İnandığımız değerler böyle söylüyor.
İnsan etkileyen ve etkilenen bir varlıktır. Her an ve herkese karşı bir öğretmen ve bir öğrenciyiz. İnsanlar olarak içimizde taşıdığımızı üretiyor ve iletiyorsak, önce taşıdığımızıniyi olması gerekir. İçinde olumsuz düşünceler taşıyan, bundan önce kendisi rahatsız olur. İçinden dışarıya yansıttıkça dışarıdakiler de rahatsız olur ve uzaklaşırlar. Fiziki olarak uzaklaşamayanlar ise, gönül olarak uzaklaşırlar çünkü insan iyilik, güzellik ve değer kaynağına aşıktır ve hep yakın olmak ister.
Zarar gören zarar verir. Zarar veren birisini gördüğümüzde, ilk aklımıza gelecek şey, kendisinin ne kadar zor durumda olduğu olmalı. Yanlış davranana hemen gardımızı alıp onun haddini bildirmek yerine, önce sükûnetle yaklaşıp, onu anlamaya çalışmalıyız. Karşımızdaki bizim kardeşimiz, bizi Allah kardeş yaptı. Yanlışı, eksiği ya da bizi rahatsız edecek her hangi bir hareketi olursa, karşı çıkmak kendimizi düşündüğümüzün, anlamaya çalışmak onu düşündüğümüzün ifadesidir. İnsan anlaşıldığını hissettiğinde kendini rahat bırakır ve davranışının sebebini açıklar, o zaman da biz bu davranışın bizi nasıl hissettirdiğini ve onun yerine nasıl davranırsa iyi olacağına dair düşüncemizi söyleyebiliriz. Nasihat direkt olarak yapılırsa, söylediğimiz ne kadar doğru olursa olsun kırıcı olur.
İnsan mutlu olmayı hak eder. Mutlu olduğunda insanın bakışları kendi içinden dışarıya yönelir. Potansiyel değerlerinin açığa çıkması için ve bu dünyaya katkıda bulunabilmek ilâveten insanlık âlemine değer katabilmek için gayret etme isteği oluşur. İşte bunu yaptığında, iyilikle beslendiğinde, başkalarının iyiliği onu sevindirdiğinde içini huzur kaplar. Bu da onun çevresindeki herkesin bu mutluluktan nasiplenmesi anlamına gelir.
Her insan yanlış davranabilir. Yanlış karşılıklar aldıkça yanlış davranışlar da artar. Kimi zaman görmezden gelmek, kimi zaman hoş görmek, kimi zaman sevgiyle sarmalayıp ikaz etmek kimi zaman da ciddi bir şekilde uyarmak gerekebilir. İnsan pişman olmuşsa artık dile getirmemek, arkaya atmak gerekir.
Her insan, ilişki içinde olduğu insanların zihnine doğru kayıtlar yapmasına katkıda bulunmalıdır. Doğru davranma, doğru konuşma ve iyi duygular oluşturmakla görevlidir. Bu bana göre Allah’ın (c.c) kulları üzerindeki hakkıdır. İyi olup iyi kalabilmek en önemli şiarlarımızdan olmalı, dünyada tek başımıza kalsak bile.