İnsanlar olarak toplu yaşama mecburiyeti ile arkadaş, akraba eş dost derken, derecesi farklı olmakla birlikte, yakın plân yaşıyoruz. Herkes konuştukça ve davrandıkça bir birini etkiliyor. Ağzımızdan çıkanlar, bizim içyapımızı ve anlayışımızı ifade ediyor ve karşımızdaki insana ne kadar saygı duyduğumuzu da ortaya koyuyor. Daha çocukken rol modelimiz olan anne babamız nasıl davranıyor, nelere değer veriyorsa, çocuklar olarak bunu gözlemliyor, hissediyor sonra da benzer pozisyonlarda aynı şekilde davranmaya çalışıyoruz. Yani yapılanma ilk modellemeden itibaren başlıyor.
El yaptığına dil de söylediğine alışır.
Alıştığını devam ettirmek en kolay olandır. Hele de küçüklükten itibaren bizde kalanlar, en çok alıştıklarımızdır. Alzheimer olanlar bile, akşam ne yediğini hatırlamazken, çocukluğunda öğrendiklerini rahatlıkla tekrarlayabilirler. İlk cümle, ilk hareket, zihinde bir yer edinir. Devamına zemin hazırlayan bu tanışıklık, çevre ve ortama göre ne kadar tekrar edilirse, o kadar tarz haline dönüşür.
Bizler, alıştıklarımıza göre değil, olması gerekene göre davranmak konusunda ne kadar sorumluluk alıyoruz, ne kadar düşünerek konuşuyor ya da davranıyoruz?Bizim konuşmalarımız, başkalarını nasıl hissettiriyor?Bizim ağzımızdan çıkanlar bize söylenecek olsa, biz memnun olur muyuz?“Fakat o hak ediyor” gibi kabul edilemeyecek bir gerekçenin arkasına sığınmadan, kendi yanlışımızı kabul edebilme olgunluğunu gösterebiliyor muyuz?Nesilden nesile tekrarlanan arızalı bir anlayışın taşıyıcısı olma riskimiz var, bunun farkında mıyız? Yani, annemin annesinden devraldığı, babamın dedesinden gördüğü insana değer vermeyen ve sürekli yıkıcı bir dil kullanarak iletişim kurma anlayışını, bugün ben günümüze uyarlamaya çalışıyorsam, bunun çok tehlikeli olduğunun farkında mıyım?İnsan kırılarak büyüdüğünde, onarımı çok zor olur. Güvenmeyerek büyüttüğümüzde ayakta durması çok zor olur. Gülümsemezsek özünün gülmesi çok zor olur. İnsan değeri vermezsek insan onurunu hissetmesi çok zor olur. Şefkat görmezse, gönlünde şefkati yeşertmesi çok zor olur. Bunların farkında mıyız?Bu kadar zoru kolaylaştırabilmek için, insan gibi insan olmaya, değer vererek davranmaya ve karşımdakine şerefli bir insan gibi muamele etmeye yürekten inanarak niyet etmeliyim.
Ben insanım ve diğer insanların hakkına hukukuna saygı duyarak, aynı bünyenin organları gibi olan kardeşlerime karşı, mutlaka duyarlı ve özenli olmalıyım. Beni anlayıp anlamamalarına ayarlı olmadan, takdir teşekkür beklemeden, benim insanca duruşumu destekleyen dil, üslup ve davranma şekli, benim sabitlerimden olmalı. İnsan olmak, saygın davranmayı hak etmek için yeterlidir. İlâveten, “Ben saygın davranmayı hak ediyorum” demek bana daha doğru geliyor. “Ben insanım ve muhataplarımı güzel söz ile kabalıktan, saygın davranarak zarar vermekten, doğru davranarak yanlışa sevk etmekten korumalıyım” demeliyim. Bu tutum aynı zamanda benim de kendimi korumam anlamına geliyor.