Bugün biz yetişkinler olarak kendimize bakacak olursak, aile hayatımızda ve insan yetiştirme usullerimizde ciddi açıklarımız olduğunu görürüz. Eğer bu açıkları kapatamazsak, evlerimiz yuva olmaktan çıkıp kuru bir eve dönme riskiyle karşı karşıya kalacak Allah (c.c) korusun. Birlikte kavga gürültü ile yaşadığımız ve kimilerimizdebir gram bile huzurun olmadığı yuvalarımızda, dışarıda geçimli içeride geçimsiz, dışarıda güler yüzlü içeride asık suratlı, dışarıda fedâkâr içeride duyarsız, dışarıda iyi ilişkiler kurabilen, içeride var olan ilişkileri bile bozan, dışarıda anlayışlı içeride anlayışsız, dışarıda şık içeride bakımsız birilerine dönüveririz. Zaten şimdi çoğunlukla böyleyiz fakat acilen toparlanmamız lâzım.
AZALANIN YA DA BİTENİN ARAYIŞINA GİRERİZ
Evde oksijen azalınca dışarıdan takviye için camları kapıları açıp hava akışını sağlamaya çalışırız. Daha da olmadı dışarı çıkarız. Aynen acıktığımızda doyacak gıda arayışına girdiğimiz gibi. Bizim hayatımızın iki bileşeni var; evin içi ve dışı. İçeride her şey olsa bile yine
dışarı çıkarız, bir farkla ki, aç kaldığımız şeyi aramak için çıkmak başka, midesi ve gönlü doymuş olarak dışarı çıkmak başka. Uzmanlar; “Aç iken alışverişe çıkmayın. Açlık duygusuyla çok gereksiz şeyler aldığınızı göreceksiniz” diyorlar. Herhangi bir konudaki açlık, aklın bu duyguların etkisiyle çalışması anlamına gelir. Düşünerek hareket etmek, açlığın dozu arttıkça en aza iner. O sebepler deriz ki, “İhtiyacı giderilmemiş organizma sıkıntı üretir.”
Yuvamızda neler olmazsa açlık yaşarız, nelerin azlığı ya da yokluğu bizi ne bulursak almaya sürükler. İnsan açıkta kalırsa, evin dışındaysa evin içine girmeye, giysisi yoksa üzerini örtecek bir giysi bulma arayışına girer. İnsanın hem kendisini güvende hissettiği kapalı bir alana hem de bedeni açıksa onu kapatacak bir örtüye ihtiyacı vardır. Güven duyduğu bir yerde kalması, insan psikolojisinin en temel ihtiyaçlarındandır. Dağ başında yalnız başına kalan birisi önce kendisine güvenli bir alan oluşturma çabası içine girer, daha sonra da
gıda arayışına başlar.
İnsanın en acil ihtiyaçlarından birisi güvenle bel bağlayacağı ilişki arayışıdır. Güvenmek ister, sırrını paylaşabilmek ve yardım gerekirse yardım görmek ister insan. İşte tam da bu noktada, dünyaya gelir gelmez bebek için en güvenli limanı olan anne kucağı bebeğin imdadı-
na yetişir.O kadar ki, “Anne kucağı cennet bucağı” demiş büyüklerimiz.
Annenin bebeğine vereceği ve kendi kokusundan oluşan güven duygusunu, dünyanın bütün anneleri bir araya gelseler veremezler. Eğer
bir anne kaybı yaşanmışsa, o zaman olabilecek en iyi pozisyon sağlanmaya ve anne sevgisine yakın bir sevgi görmesine gayret edilir.
Şunu bilelim ki kan kaybı durumlarında hayat kurtaran serum, hiçbir zaman kanın yerini tutmaz.
ÇOCUKLAR NE ZAMAN SAVRULUR
Kökleri toprağa tutunamadığı zaman. Kökleri ne anlama gelir? Anne sütü, anne kucağı, anne sevgisi, anne baba ve diğer insanlarla iletişimi, çocuk ile paylaşım. Bunlar, henüz bebek sütten kesilene kadarki en acil ihtiyaçlardan sayılır.
Bir bebek sevilir ve içtenlikle kabul edilirse bebek, bunu anne babasının her söz ve davranışında hisseder çünkü düşüncelerimiz söz ve davranışlarımızı derinden etkiler ve bu da muhatabımıza yansır. İçten sevgi sunumu bebeğin ilk denge taşlarını oluşturur ve insanın hayatı bu denge üzerine inşa edilir. Dengenin bir diğer ayağı da Allah (cc) sevgisidir ve anne baba sevgisinden sonra, çocuğun en acil ihtiyaçları arasındadır. Önce görerek hissedilen Allah (c.c) sevgisi, daha sonra taklide ondan sonra da bilgi ve eylem birlikteliği ile bilince dönüşme ihtiyacındadır.
VAR OLMAKTAN MUTLU OLMAK ESASTIR
Annenin kadın olmaktan, anne olmaktan ve evlendiği insana eş olmaktan memnuniyet derecesi, hayatın her alanına sirayet eden bir etki oluşturur. Mutlu kadın mutlu anne olacağı gibi mutlu çocuklar yetiştirir. Bir anne sürekli hayatın olumsuz yönlerine odaklanırsa, kendisini yetersiz, önemsiz ve değersiz görürse ya da böyle hissettirecek şekilde davranırsa, değil çocuk bakmak ayakta bile zor durur.
ÇOCUK ANNESİ DIŞINDAKİ İLK İLETİŞİMİNİ BABASI İLE YAŞAR
Çocuk, ihtiyaçları giderildikçe güneş gören bitki gibi, var olan bütün potansiyellerini açığa çıkarır. Anne babası ile sağlam bir bağ oluşturur ve yetişkin bir insan olduğunda bile bu bağ ona güç vermeye devam eder. Peki bu bağ olmazsa ne olur? Başka bağlar kurmaya çalışır. Bu ihtiyacı giderecek başka kişilere yakınlık kurmaya ve oralardan beslenmeye çalışır. Bu kimi zaman anneanne ve ya babaanne, kimi zaman teyze hala ya da bir komşu olabilir. Yani bu arayış kız ve erkek çocuklarda fark etmiyor. Annenin sevgi ve ilgi boşluğunun savurmasıyla, sevgiyi nerede bulursa oraya yanaşır. Böyle çocuklar büyüdüklerinde bile bu açlığı yoğun olarak hissederler hatta evlilik amacıyla görüştüğü kişide pek çok olumsuzluk gördükleri halde bir kere “Seni seviyorum” demişse, sevgi ihtiyacını karşılayacağı ümidi ile yanlış tercihler yapabiliyorlar. Evlenince hiç te düşündükleri gibi olmadığını anlıyorlar fakat iş işten geçmiş oluyor?
ANNE ÇOCUK KOPUŞU NEREDE BAŞLAR?
Anne çalışmak konusunda ya zaruri yahut keyfi bir tercih içindeyse bu yeni bir süreci başlatıyor demektir. Böyle bir durumda çocuğa birileri bakacak demektir. Buna ilâveten çocuğu kız beklerken erkek ya da erkek beklerken kız olmuşsa, kendisiyle savaş içinde olan bir anne ise ya da benzer sebeplerle çocuk ihmal ediliyor ve anne sevgisinden şefkatinden yoksun büyüyorsa, hele de aile huzursuzsa, çocuk için tehlike baş göstermeye başlamış demektir.
Bu arada, baba ya da anne tarafından karşı cinse özenerek eğitilen çocukta, ilgi gördüğü tarafa eğilim başlar. Erkek beklerken kız çocuk sahibi olan baba, kızını tam bir erkek gibi büyütüyorsa, işyerine götürüyor, yanından ayırmıyor, erkek gibi davrandıkça ödül anlamına gelecek şekilde takdir ediyorsa, pek çok örneğine şahit olduğum gibi, kadın bedeninde bir erkek psikolojisi özenle büyütülmüş oluyor. Bunun tam tersi erkek olarak doğan bebekleri de kız gibi büyüttüğümüzde, kaçınılmaz olarak kadınsı olarak büyüyor. Çevrede bu eğilimleri destekleyen birileri varsa, çocuk benimsediği bir tarza doğru koşar adım gidebilir.
KULLANDIĞIMIZ İFADELER ÇOCUĞUN ZİHNİNDE YER EDER
Çocuklarımızın gelişim dönmelerinde kullandığımız ifadeler, giderek çocuğumuzun benimsediği etiketlere dönüşme riski taşır. “Erkek gibi kız maşallah”, “Bu çocuk neredeyse kız olacakmış, kız güzeli gibi Maşallah” tarzındaki ifadeler, çocuğun bu anlamlara göre kendisini tanımlamasına ve ifade etmesine sebep olur. Rol modeli olan anne babanın, kendi üzerlerinden rol katli yapmaları da çocukta mazlum tarafa yakın durma, kendisini onun özdeşleştirme gibi yaklaşımlarına sebep olabilir. Zalim bir babanın anneye davranışları, erkek çocuğunu kendi rolünü sevmekten uzaklaştırabilir. Annesinin yanlışları ve babayı sürekli ezmesi ise, kızın babasının yanında durmasına ve onunla özdeşim kurmasına sebep olabilir.
Seyrettiğimiz dizilerdeki çok sempatik rollerle takdim edilen eşcinsel karakterler, çocuklarımızın da onlar gibi olmaya özenmelerine sebep olabilir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, başıboş bırakılan gençler, mutlaka tutunacak bir dal bulacaktır. Özdeşleşme modeli olarak bir bağ kuramadıkları anne babalarının yerine, içi zararlı madde ile doldurulmuş sahte kahramanları model olarak seçecektir. Evden soğutucu he türlü ifade çocuğu evin dışına iter. Çocuk büyürken doğal olarak ailenin etkisi azaldıkça çevrenin etkisi artar. Artık çocuklar kendirine yakın hissettiği arkadaşlarıyla birlikte olmaya daha çok ihtiyaç hissederler. Eğer aile ile sıkı ve güvenli bir sevgi bağı ve iletişim varsa, çocuk ailesine karşı açık olur, her şeyi paylaşır ve anne baba hem haberdar olma hem de doğru rehberlik etme fırsatı yakalar.
Çocuklar ve gençler, temelini aileden aldıkları değerleri sevip benimsedikçe, güvenle hareket ederler, açık ve net olurlar. Aile ile araları açıksa, o zaman bu açığı kapatacak aklınıza gelebilecek her şey çocuğun ilgisini çekebilir. Bu sebeple sokak, ailenin aynen okul gibi devamı gibidir. Sokakta öyle güçlü ve etkili bir dil ve yapılanma vardır ki, aile toprağına sıkı sıkı tutunamamış gençler, farkında olmadan kayar giderler. Sokak zehirlidir ve bal gibi diye takdim edilir. En önemli malzemeleri ise ailede aşağılanan, eleştirilen, adam yerine konmadığı için kendisini yetersiz ve değersiz hisseden gençlerdir.
Karar verelim, çocuğumuz sokağın çocuğu mu olsun bizim çocuğumuz mu?
Eğer buna cevabımız “Bizim çocuğumuz olsun” ise, sokağa itmeyelim. Evde onu anlayıp bağrımıza basalım. Kurallarımızı “Bana göre” diyerek değil, “Allah’a (cc) göre” diye belirleyelim. Vakit olmadan sokağın ışıklarını söndürüp evimizi aydınlatalım ve doğru bir duruş ile yaşanılır bir yer haline getirelim.