“Andolsun, Sebe’ kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. (Onlara:) Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. İşte güzel bir memleket ve çok bağışlayan bir Rab!
Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik.
Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız?
Onların yurdu ile içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında, kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bunlar arasında yürümeyi konaklara ayırdık. Oralarda geceleri, gündüzleri korkusuzca gezin dolaşın, dedik.
Bunun üzerine: Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler. Biz de onları, ibret kıssaları haline getirdik ve onları büsbütün parçaladık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için ibretler vardır.” 34 Sebe 15-19.
İKİ BAĞ SAHİBİ ADAM
Yine Allah’ın eşsiz kitabı Kur’an’da buna benzer bir kıssa daha vardır ki, o da şahıs bazında zengin olan bir kimseye örnektir. Zengin ama yüce Rabbini inkâr eden ve kendisini öne çıkaran bir nankör. Allah ondan da bize ders olsun diye örnek vermiştir. Şöyle ki:
“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. Aralarından bir de ırmak fışkırtmıştık.
Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: “ Ben, servetçe daha zenginim, insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve şerefliyim.”
(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam.
Kıyâmetin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülüp O’na götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir âkıbet bulurum.
Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeten yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkâr mı ettin?
Fakat O Allah, benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.
Bağına girdiğinde: Mâşallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki:)
Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ, kupkuru bir toprak haline gelir.
Yahut bağının suyu dibe çekilir de, bir daha onu arayıp bulamazsın.
Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflarından ötürü ellerini oğuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. “Ah, diyordu, keşke ben Rabbime ortak koşmamış olsaydım!”
Kendisine, Allah’tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi, kendi kendini kurtaracak güçte de değildi.
İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O’dur.” 18 Kehf 32-44.
MAL DA YALAN MÜLK DE YALAN
Evet, işte inkârı öne çıkaran, malına güvenerek gurur ve kibire kapılan adamın sonu. O, “malının kendisini bâkî kılacağını sanıyordu.” Ama o elinden uçup gitti. Yunus Emre ne güzel demiş böyleleri için:
Mal da yalan, mülk de yalan,
Gel biraz da sen oyalan…
Ya diğer insan! Ona nasihat veren. Onun hali ne güzel değil mi? Rabbine îmanda kavi, mala ve evlâda değil Allah’a güvenip dayanan ve O’nun verdiği nimetlere şükreden bir insan! Belki de âyette geçtiği üzere Allah (c.c.) ona onunkinden çok daha iyisini bahşetmiştir. Öyle değil mi? Mal da O’nun, mülk de O’nun! İnsan ve kâinat da O’nun… O halde âyet-i kerîmeye uyalım:
“De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları bileceksiniz.” Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.”27 Neml 93.
Böylesi bir adama bir örnek daha. İnadî bir küfür ve aşırı bir kibir. Ya bu nankörlüğün sonucu?
“Tek olarak yaratıp kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi Bana bırak. Bir de verdiğim nimetten artırmamı umar;
Hayır; hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı son derece inatçıdır.
Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
Çünkü o, düşündü, ölçtü biçti;
Canı çıkası, ne biçim ölçüp biçti!
Canı çıkası; sonra yine ne biçim ölçüp biçti!
Sonra baktı;
Sonra kaşlarını çattı, suratını aştı;
Sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı.
“Bu sadece öğretilegelen bir sihirdir. Bu Kur’an yalnızca bir insan sözüdür” dedi.
İşte bu adamı yakıcı bir ateşe yaslayacağım.” 74 Müddessir 11–26.
KARAKTERLERİ AYNIDIR
Ehli küfrün karakteri aynıdır asırlardır. Allah’ı inkâr, Peygamberleri inkâr…
Madde ve menfaat. Zulüm ve istibdat.
Acıma hissi yok. Merhametsizlik çok! İşte aynen onlara ait dünyada.
Aile, ırz, namus mefhumu yok. Katillik çok. Tabii ki inananlara.
Putçuluk nasıl da meydanda. Her yer put!
Fir’avn ve Nemrutlar gibi kendilerini ilah ilan etmek…
Bugün yok mu hepsi? Hem de çok.
O gün onlar dünyadaki hallerini ve niçin böylesine bir cezaya çarptırıldıklarını bizzat kendileri şöyle anlatacaklar:
“Suçlulara: “Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” diye sorarlar.
Onlar derler ki: “Biz Namaz kılanlardan değildik. Düşkün kimseyi doyurmuyorduk. Batıla dalanlarla biz de dalardık. Ceza gününü yalanlardık. Ölüm bize o haldeyken geldi.”74 Müddessir 41–47.
Nankörlük yapanlara ne kadar da çok örnekler mevcuttur.
Onlar da nihayet insandır. Başları dara düşer, sıkıntıya düçâr olurlar. Amansız bir ağrıya ya da felâkete uğrayabilirler. Denizde yüzerken boğulma tehlikesi, gökte uçarken düşme tehlikesi yaşayabilirler. Zira onlar için hükmeden de inkâr ettikleri yüce Rableridir. İşte böylelerinin durumunu ortaya koyan âyet-i kerîmeler:
“İnsanlar bir darlığa uğrayınca Rablerine dönerek O’na yalvarırlar, sonra Allah katından onlara bir rahmet tattırınca içlerinden bir takımı kendilerine verdiklerimize nankörlük ederek Rablerine eş koşarlar. Safa sürün bakalım, yakında göreceksiniz.”30 Rûm 33-34
Sonundaki ifade ve itab gerçekten dehşet vericidir.
EHLİ İMANIN MÜKÂFATI
Şüphesiz ki her şey O’nundur ve bir gün O’na varıp her şeyimizden hesaba çekilecek ve karşılığını göreceğiz:
“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” 99 Zilzal 7-8.
O haldeönemli olan şöylesi bir sonuca ulaşmaktır:
“Fakat inanıp yararlı iş işleyenler, işte onlar da, yaratıkların en iyileridirler. Onların Rableri katındaki mükâfatı, içinde temelli ve sonsuz kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Bu, Rabbinden korkan kimseyedir.” 98 Beyyine 7-8.
Rabbimiz bizleri şükreden kullarından eylesin! Hani bir zât; “Allah’ım, beni azlardan eyle!” demiş. Duayı işiten zât şaşırmış ve “bu nasıl olur?” diye sorunca. Allah, “şükredenler azdır,”34 Sebe 13 buyurmuyor mu? diye cevap vermiş. Allah (c.c.) o azlara bizleri de dâhil eylesin!