Dünya ne ile uğraşıyor, biz ne ile uğraşıyoruz?

“Önce ahlak ve maneviyat” derdi rahmetli Necmettin Erbakan. Günümüz Türkiye’sinde ise çok büyük bir “ahlak ve maneviyat” meselemiz var; Öncelikle de ahlak!

Geçen hafta “Neden dönüştüremiyoruz?” başlıklı bir yazı yazmış ve çöp ve atıkları neden dönüştüremediğimizi ele almaya çalışmıştım. Beklediğimden de fazla ilgi ile karşılaştı bu yazım. Hatta daha da ileri giderek “Arif olan anlar” babından yazımda hiç yer almayan ama olumlu çok farklı çıkarımlar yapılmış. Elektronik posta, telefon vs vasıtası ile görüşlerini bildirenlerin yoğunlaştığı ortak nokta ahlaki bir erozyon yaşayan insanları neden dönüştüremediğimizi sorgular nitelikteydi.

İnsanların gittikçe edepsizleştiği, açgözlü ve muhteris hale geldiği; hasılı FETÖ ile özdeşleşen “gayeye ulaşmak için her yol mübah” anlayışının toplumun büyük kesimine hakim olduğu kanaati pekişmiş durumda. Teknoloji alıp başını giderken ahlaken yerlerde süründüğümüz hususunda kimsenin kuşkusu yok.

El-hak doğrudur; dünya nelerle uğraşırken biz nelerle uğraşıyoruz.

Oluşan kanaat tek bir kesime ve dünya görüşüne ait değil. Görüştüğüm, fikrini aldığım, eleştirilerini bana ulaştıran tüm kesimlerde aynı ortak kanaatin oluşması bir tesadüf ve ön yargı olamaz.

Gidişat ile ve gelecekle ilgili kanaatleriniz nerede durduğunuza ve nereden baktığınıza göre değişiklik arz etse de gerçekler değişmiyor. Daha iyisini istemek asla suç da değil, nankörlük de…  Bu hususta bizi de eleştirecek kimseler çıkabilir: İdeali varken neden daha azı ile yetinelim?

Duymak istemediklerini yazan ve söyleyen herkese düşman olma özelliğini taşıyan belli bir kesimi de bir kenara koymak gerek.

Çünkü yazdığınız veya söylediğiniz gerçekler o ufak kesimin hoşuna gitmiyorsa ağzınızla kuş tutsanız bile onları ikna edemezsiniz. Şayet onların duymak istediğini yazıyor veya söylüyorsanız sizi yere göğe sığdıramazlar (o anlık).

Materyalist zihniyetin maneviyatın yerini çoktan almaya başladığı, kanaat, şükür, hakkına razı olma, adil olma gibi hasletlerin ise literatürden kalktığı günümüzde pek çok kavramın da içi yine farklı kesim ve farklı gayelerle boşaltılıyor ve değersizleştiriliyor. (imam, hizmet, himmet, cemaat, vatan, okçular tepesi, Allah razısı, yol, menzil vs. vs.)

Birileri dünyanın tüm kıymetli şeylerini “el kiri” olarak görürken başka birileri o “el kiri” olarak görülen şeyler için ruhunu bile satıyor.

Bu saatten sonra tüm çabamız kaybettiğimiz ve değersizleşen tüm şeyleri geri kazanmak ve insanlarımızı aslına “geri döndürmek/dönüştürmek” olmalıdır.

Konuşmaktan, dertleşmekten korkmadan ve her ne olursa olsun “dost acı söyler” düsturunda olduğu acı da olsa gerçekleri dile getirerek maskeler takmadan çözüm yolları aramaya devam etmeliyiz.

Şayet bunları yapmazsak çok uzak olmayan bir gelecekte başımızı vuracak taş bile bulamayabiliriz. Çok sık vurguladığım “Batı çöküyor da biz ne yapıyoruz, ne haldeyiz?”i tekrar etmek istiyorum.

Bir de birbirimizle uğraşmaktan artık vaz geçelim. Anlamsız kıskançlıklar/hırslar ile ömrü tüketmeyelim: Sesim seninle daha gür çıkacakken ilk boğma teşebbüsü senden gelmesin!

Güzellikler sizinle olsun…