Geçtiğimiz hafta Türkmen Dağı’na ilişkin haberler düştü gündemimize malumunuz. İlk haberler, “Türkmen Dağı düştü!” şeklindeyken, ilerleyen saatlerde gelen haberler “Türkmen Dağı düştü düşüyor!” şekline büründü. Neyse ki, bir sonraki günden itibaren “Türkmenler filan köyleri ve filan tepeyi geri aldılar!” türünden haberler gelmeye başladı da Müslüman kamuoyunda umutlu bir toparlanmayı da görmüş olduk.
Tüm bu olaylar olurken benim zihnim İgman Dağı ile Türkmen Dağı arasındaki o inanılmaz benzerlikteydi.
Nasıl mı? Anlatmaya çalışayım:
1992-1996 yılları arasında Bosna’da her türlü alçaklığın, şiddetin, ölümlerin, tecavüzlerin, kayıpların üstelik alenen yaşandığına tanık oldu bu dünya. Hedefteki şehir Saraybosna’ydı. Çünkü Müslüman Saraybosna’nın tarih sayfasından düşmesi gerekiyordu. 3,5 yıl süren kuşatmaya, direniş kelimesinin bütün anlamlarını kuşanarak direnen Saraybosna ayakta kalmalıydı ve nihayetinde öyle de oldu. Saraybosna ruhu kazanınca ümmet yeniden doğmuş oldu. Bunu ilerleyen zamanlarda tarih yazacak ve çocuklarımız da Saraybosna’yı çok özel bir yere konumlandırarak yad edecekler.
İgman Saraybosna’yı çepeçevre saran dağlardan biridir. Bosna’ya adını veren nehir buradan doğar. Saraybosna kuşatıldığında bir tek İgman’ı vardı Müslümanların. Diğer tüm tepeler ve dağlar Sırpların elindeydi. Ağır silahlar, keskin nişancılar, Sırpların karargâhları hep bu dağlardaydı. Ama İgman Müslümanlardaydı. İgman ile Saraybosna arasındaki irtibat için tek müsait alan Uluslararası Saraybosna Havaalanı idi. Burasını da kullanmak ne yazık ki mümkün değildi. Ve bu havaalanının altına kazılan o meşhur tünel Saraybosna’yı dünyaya, Müslümanlara bağlıyordu. İnsani yardım malzemeleri, silah ve askeri mühimmat, diplomatik münasebetler için gâvur masasında Müslümanca durmanın kaçınılmazlığına inanmış ve ordusuna başkomutanlık etmeyi olmazsa olmaz olarak kabul etmiş Aliyamız hep bu tünelden geçiyordu.
Yani İgman, Saraybosna’yı ayakta tutmakla, Aliya’ya yol açmakla, Müslümanların sırt verecekleri bir dayanak olmakla Bosna’yı yeniden doğuruyordu aslında.
İgman Saraybosna’yı düşürmeyi kafasına koymuşlar için daima hedefteydi. İgman düşmezse Saraybosna da düşmeyecekti. Bunu hem Sırplar, hem Müslümanlar hem de bölgedeki gelişmeleri an be an takip edip buradan çıkacak sonucun kendi lehlerine olması için stratejiler üreten ‘dünya’ da biliyordu.
İgman bütün bu yıllar boyunca sadece ve sadece bir kez Sırpların eline geçti. O gün “Saraybosna düştü!”, “Saraybosna düştü düşecek!” türünden haberlere tanık olduk. Ama elhamdülillah 24 saat bile geçmeden geri aldılar İgman’ı Müslümanlar. Hem de ne geri alış; destansı bir mücadele ve elbette ilahi bir yardımla…
İşte o günün anısına her Ağustos ayının son Cuma günü akşam namazı ile birlikte gecenin ilerleyen saatlerine kadar Boşnaklar silahlı kuvvetlerin önderliğinde İgman’da savaş döneminde kurulu olan karargâhın camisinde (Dzamiu u İgmanu; İgman Camii) toplanırlar, Allah’a hamd ederler, şükredeler, ibadet ederler, Allah’ı zikrederler, O’nun elçisine salat-u selam ederler. Tekbirler yankılanır İgman ormanlarında, her bir ağaç tek tek eşlik eder huşuya ve huzura…
İgman böyle bir yer işte. Ve bugün gelinen noktaya bakacak olursak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; İgman Dağı ne ise Türkmen Dağı da odur!
Türkmen Dağı civarında yaşayan Bayır-Bucak Türkmenleri Yavuz Sultan Selim Han tarafından hac yolunun güvenliğini teminen bölgeye yerleştirilmiş Türkmenlerdir. Bu ifadedeki “güvenlik” kavramının altını çizerek devam edelim Türkmen Dağı’nı anlatmaya.
Türkmen Dağı’nın konumunu düşünecek olursak, Suriye’de onca zulme karşı direniş mevziinde duran, Müslümanların dünya ile ve kendileri ile ilgilenmeyi dert edinmiş Müslümanlarla irtibatını tesis eden, zalimi Lazkiye bölgesine hapseden ve bu yönü ile zalimin zulmünü sınırlanmasına sebep olan, her türlü yardımın Suriye’nin iç bölgelerine ulaşmasında kilit rol oynayan bir pozisyona tanıklık etmiş oluruz.
Bayır-Bucak Türkmenleri, Suriye muhalefeti için, ağzı-dili-eli-ayağı konumundaki neredeyse tek ülke olan Türkiye’nin topyekûn bölge ile ilgilenmesinin en önemli gerekçesini teşkil ediyor olması açısından büyük bir moral kaynağıdır. Bayır-Bucak Türkmenlerinin zarar görmesini ne biz isteriz ne de Suriye muhalefeti.
Türkmen Dağı’nın bulunduğu lokasyon Lazkiye vilayetine çok yakın bir bölgede yer almaktadır. Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanımız bir beyanatında “Butik Suriye” diye bir kavramdan bahsetmişti. Beşşar Esed’in Suriye’nin diğer bölgelerinde hâkimiyeti yitirmesi durumunda Tartus ve Lazkiye bölgesinde bir devlet kurma düşüncesinde olduğu artık tüm dünya tarafından biliniyor.
Okumalarımızı biraz düzgün yapabilirsek eğer, Türkmen Dağı hamlesi ile aslında Türkiye’nin kuşatılmaya çalışıldığını görebiliriz. Uluslararası güçler tarafından desteklenmek sureti ile güçlenen PYD ve DAEŞ zaten sınırlarımızda. Bir de bunun üzerine Esed, İran, Hizbullah ve Rusya ortaklığı tarafından yürütülen organizasyon ile yeni bir kuşatma alanı ortaya çıkarsa “güvenlik” meselesinin ne demek olduğu ve Bayır-Bucak Türkmenlerinin bu güvenlik meselesinin neresinde durmakta oldukları da ortaya çıkacaktır. Tam manasıyla bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Bu kuşatmada Türkiye içerisinde gezi sürecinden bu yana silahları ile rol almış olan bir kitleyi de görmekte olduğumuzu da eklersek her şey daha bir belirgin hale gelecektir.
Türkmen Dağı Suriye’nin yeniden doğumuna Türkiye nazarındaki önemi bağlamından hareketle imkân tanıyacak yerdir. Aslında Türkiye’nin içerisine sürüklenmek istendiği yeni bir cendereden bahsetmiş oluyoruz. Türkiye’nin Suriye ile, Suriye’nin de Türkiye ile “kader birliğinin” coğrafi izahıdır Türkmen Dağı. Bu çok net.
Öyle görünüyor ki Türkmen Dağı Suriye’yi yeniden doğurma imkânına sahip yegâne yerin adıdır. Türkmen Dağı kuşatılmışlığa direnmenin adı olmuştur bugün. Türkmen Dağı umudu yüklenmiş durumdadır.
Bunu biz söylemiyoruz sadece, bunu Esed de biliyor, İran da, Rusya da… İşte bu yüzdendir ki, burası düşmeden Suriye’de istedikleri şeyin olmayacağının farkındalar. Türkmen Dağı’nın düştüğü haberini öncelikle ve ivedilikle yayarak moral olarak Suriye direnişini kırmaya çabalamaları onlar açısından çok anlamlı bir yere oturuyor.
Allah’ın izniyle göreceğiz hep birlikte:
Suriye zalimlerden kurtulup yeniden doğduğunda, Türkiye bölgenin mazlum tüm halkları ile suni sınırlar evvelinde olduğu gibi yeniden kucaklaştığında, Suriyeliler Suriyesiz günlerini geride bırakıp yeniden Suriyeli olduklarında bu hikâyede çok önemli bir yerde duran Türkmen Dağı Müslümanların ebediyyen hatırlayacakları yer olacaktır.