Gençler;
Varsayalım ki, bir yere gitmeye niyet ettiniz. Bildiğiniz tek şey, kafanıza koyduğunuz tek şey o yere gitmeniz gerektiği…
Gideceğiniz yere nasıl gidiliyor olduğunu bilmiyorsanız eğer ilk yapacağınız şey oraya nasıl gideceğinizi öğrenmek olur. Ama arama motorlarından ama sorarak…
Mesela; ‘şuradan minibüsler geçiyor, filan minibüse bin filan yerde in, inince kime sorsan gösterirler’ gibi bir yol tarifiniz olsun elinizde.
Başlayın minibüsü beklemeye.
Acemiliğinizden ilkinin tabelasını okuyana kadar minibüs geçmiş gitsin olsun, ikincisine biraz tedirgin biraz istekli bir el kaldırmış olun ama nafile, üçüncüsünün tabelasını da artık okumuş olduğunuzdan dolayı kendinizden emin bir şekilde el kaldırın ama o da durmasın, dördüncüsü tam da önünüzden geçerken şoför ‘yapacak bir şeyim yok’ der gibi iki elini yana açmış olsun, beşincisiydi altıncısıydı derken artık şunu görmüş olun;
‘ayakta bile yer yok!’
Eğer başka bir yol biçimini finanse edemiyorsanız ne yapacaksınız?
Bunun cevabı;
‘Oraya başka nasıl gidebilirim sorusunu sorar ve başlarsınız araştırmaya’; olabilir. ‘Gitmekten vazgeçersiniz’; mümkün. ‘Minibüsün önüne atlar ne pahasına olursa olsun o minibüse bineriz arkadaş’ dersiniz; e bu zor biraz. ‘Minibüsçülerden bir tanıdık bulurum, bir minibüsün gelip dolu olsa da bizi almasını sağlarım diyorsunuz’; bunu geçelim. ‘Yürüyelim arkadaşlar’ mı? ; işte bak bu süper! ‘Yürürken minibüslerde olur gözümüz belki de bineriz’; hah oldu bu iş.
Yürümek güzeldir;
Gazete bayiinin önünden geçerken gazeteliğe takılır gözün, gazetelerin sıralanış biçiminden semt sosyolojisinin analizini yaparsın mesela. Bebek arabasını o problemli kaldırımlarda iten bir annenin aynı zamanda eteğine asılı duran aklı biraz gerideki dondurmacıda kalmış salya sümük çocuğuyla göz teması kurarsın da belki anne biraz rahatlar. Olur ya Suriyeli bir çocuk mendil uzatır ve sen Halep’in fethi için iki cümle ama okkalı bir dua edersin. İki esnafa selam verirsin, bir aksakallı dedenin hayır duasını alırsın, bir de bakmışsın her gün o yolu yürümek durumunda olan insanların alışkın ve hızlı adımlarına uyar ayakların ve şehrin ritmini yakalarsın.
Ama zordur bir yanıyla yürümek;
Yağmuru var çamuru var, sıcağı var soğuğu var bunun. Yolda yürümesini bilmeyeni var, yolu kapatanı var, arabanın insan faydasına yapıldığını bugüne dek hiç düşünemediğinden yolların sahibi olduğunu düşünenler var. Yorgunluğu var, tabanlarının şişmesi var, baldırlarının ağrıması var. Yerlisi var yabancısı var, bir şey soranı var, dileneni var, pazarlamacısı var, gürültüsü var patırtısı var.
Gençler; maksat neydi; ‘O yere gitmek.’
Bu yola düşmüşseniz ve bu yolu yürümek durumundaysanız zorlukları önce anlamaya çalışacaksınız, anlayamadığınız yerdeyse tahammül edeceksiniz. Hem her şey de büsbütün kötü değil ki, güzel olan şeyler de var; şehrin sesi mesela, bazen bir ezan olup içine düşen, bazen bir dükkânın içinden sokağa dökülen, torununa sevgi sözcüklerini ardı ardına sıralayan bir kadın, hem biraz dikkat kesilirsen kuşların seslerini bile duyabilirsin…
Ve o yolun sonundaki ‘kime sorsan gösterirler’ kısmı çok önemli. Kendilerine soracak olduklarının hepsi varmak istediğin yere senin varman gerektiğine inanırlar ve sana varış noktanı, bulunman gereken yeri gösterirler. Çünkü sen bunu hak etmişsindir.
Şahidiz;
Bugünün dünyasında iyi şeyler yapmak isteyenleriniz var, yola düştüklerinde çok çabuk geri dönenleriniz var, vazgeçiyorsunuz çoğu zaman. ‘Köşe başları tutulmuş, bizi hedeflediğimiz iyi, güzel şeye ulaştıracak vasıtanın şoför mahalli dâhil tüm koltukları dolu, ayakta bile yer yok, bize yer yok burada’ gibi gerekçelerle, üstüne üstlük bir hayal kırıklığını da yedeklenerek gerisin geri dönüverdiğinizi de görüyoruz. Ama haksız da değilsiniz hani, gazetelerimiz, dergilerimiz, vakıflarımız, derneklerimiz, partilerimiz de bizimle birlikte yaşlanıyorlar. Hasbelkader bir yerinden fırsat bulup da bu mecralarda vazife alabilenleriniz de oluyor. Ama gel gör ki, yaşlanmış ağabeylerinizin, ablalarınızın o pek de bir işe yaramamış dilini pek bir çabuk kullanır hale geliyorsunuz. Siz ise, size bir türlü ulaşamayan, kalbinize dokunmayan bu dilden bıktınız usandınız, biliyoruz.
Biz zaferden değil seferden sorumluyuz gençlik. Öyleyse sen yeni bir usul üzere yürü. Ritmini bulduğunda göreceksin ki, senin gibi yola düşmüş çok sayıda arkadaşın var bu hedefte.
Ne diyordu o şarkı;
Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber minibüse bindik bu yollarda değil.
Yanılıyor muyum?