Ramazan’ın gelişini her Müslüman, içinde farklı bir heyecanla karşılar. Bizler de her Ramazan olduğu gibi bu Ramazana da böyle bir tatlı heyecanla girmiştik. Zaman zaman anlatırım; Eskiden oturduğum evde Ahmet abi adında bir komşumuz vardı. Kendisi sütçülük yapıyordu. İsmini unuttuğum İstanbul’a yakın köylerden birinde ahırı ve hayvanları vardı.
O köyden her sabah taze sütleri getirip evlere servis yapardı. Ahmet abinin ineklerinden haberdar olan komşuları için onun evi sürekli bir uğrak yeriydi. Çöpe ekmek atmak istemeyen insanların rahatlama limanı olurdu onun kapısı. Bayatlayan ekmeklerini çöp atmak yerine Ahmet abinin duvarında organize ettiği kancalara asarlardı, asardık.
Yılın 11 ayında böylece süren bu durum Ramazan-ı şerifte de devam ederdi. Lakin bir farkla. Ramazan ayında kancalara asılan poşetlerden yer kalmaz duvarın dibi de dolmaya başlardı. Ramazanda bayatlayan ekmeğimiz üç kat artardı maalesef.
Yıllar oldu ben oradan taşındım fakat zihnime kazınan bu manzara ile karşılaşmam hiç eksik olmadı. Her ramazan bir israf girdabında boğulduğumuzu hissediyoruz. Ramazan ayımızın neredeyse tüm günleri için kurum olarak kurumsal iftar daveti alıyoruz. Birçoğuna da katılmaya çalışıyorum. Bu vesile ile şahit olduğum iftar yemeklerimizin her geçen yıl biraz daha asıl olandan nasıl olana doğru evrildiğidir maalesef.
Birkaç gündür sosyal medyada dolaşan zabıta parmaklıkları arkasından iftar yapanları seyreden iki Suriye muhaciri çocuğun resminin altına binlerce yorumlar dizenler o masada oturanlardır. Bizler o masalarda oturup iftar etmekte ve iftar saatimizi beklerken cep telefonlarımızdan bu tarz dramatik fotoğrafları paylaşıp altına afilli cümleler, beylik yorumlar ekleyenleriz. Sizce de çok yapmacık sığ değil miyiz? Sizce de ne inandığımız gibi yaşıyor ne de yaşadığımız gibi inanıyor değil miyiz?
Ramazan ayı neredeyse bitti sayılır. Her başlayan şeyin bitişe çok yakın olması gibi. Tek başımıza olduğumuzda yapmadığımız onca israfı toplu halde iken bir takım dünyevi kaygılarla, daha fazla genişleyen gösteriş, nümayiş merakıyla yapıyoruz.
Her işin sonu bir muhasebe gerektirir. Yaşadığımız bu Ramazan-ı şerifi de bu günden başlayan bir muhasebeye çekme gereksinimimiz var. Hem bundan önceki hayatımızın hem de Ramazanın muhasebesi için son günlerine şimdiden yer açmalıyız. Yalnız kalmalı ve tüm bu engel olmadıklarımız ve öncülük yapamadıklarımızla ilgili kendimizi hesaba çekmeliyiz. Son on gününde sünnet olan itikâf, bizim için yaşadığımızın israf ve ruh kayması pişmanlığımıza ilaç olacak harikulade bir zaman olarak kaçırılmayacak fırsat.