Mustafa Denizli’nin, bir ses bombası gibi herkesin tam ortasına koyduğu İçimizdeki İrlandalılar retoriği zaman geçtikçe büyüdü de büyüdü. Öyle ki içimizdeki İrlandalının kim olduğu sorusu, yıllar içinde ucu sivilceli bir cerahat, pimi çekilmiş bir el bombası, kabuğunu kırmaya çalışan bir civcivin çabası gibi kozmik gerilime dönüştü. Sonunda bu gerilime dayanamayan Aksaray esnafı, içimizdeki İrlandalıyı bulmuş olmanın aşkı, üzerlerinde biriken toplumsal taleplerin baskısı ile rastladıkları İrlandalıya 15 kişi sopalarla dalmaya karar verdi. Sonuç olarak 7 kişi bir danaya dalmaktaki başarısızlığıyla meşhur toplumumuz, 15 kişi bir amatör boksöre dalarken de aynı başarısızlığını sürdürdü. Şimdi 15 Türk/Kürt’ün bir İrlandalıya bedel olmadığına mı yanarsın, İrlandalının Kuveytli Muhammed Fadel çıkmış olmasına mı? Aksaray esnafı üzerine yazılacak sosyolojik analizlere mi! Seç seç al.
Son 20 yıldır Türkiye’nin her tarafında tekstilden gıdaya, elektronikten hırdavata dev perakende zincirleri var. Bizim basında ara ara duygusallaşıp romantikleşip küçük esnaf güzellemelerini kullanmayı pek sever. En çok sevdikleri klişe romantik ifadelerden birisi “Kahraman bakkal süpermarkete karşı”, en çok sevdikleri show figürlerinden birisi de 30 yıldır Bakkallar Federasyonu Başkanlığı’nı sürdüren Bendevi Palandöken’dir. Yazımızın konusu Palandöken olmadığı için onun ilişkilerine, hangi perakende zincirlerinde yaptığı danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliklerine girmeyip sadece teğet geçeceğiz. Ancak bu ülkede, hiçbir değer üretmeyen, kanunun gücüyle çöreklendikleri esnaf, sanatkâr ve girişimcilerin kanını sülük gibi emen meslek odalarını, meslek birliklerini ele alıp tek tek irdelemek de lazım. Bu teşekküller, kanun zoruyla aldıkları aidatlarla saltanat kurarlar. Kurdukları kirli ilişki ağıyla, basın ve bürokrasi ilişkileriyle, Türkiye’de kimsenin pek de gözüne batmadan paraları cukka edip diktatörlüklerini sürdürürler. Çöreklendikleri bir kurumu çeşitli oyun ve baskılarla 40 yıl yönetir, sonra birisi ayaklarına bastığında ya da canları sıkıldığında beslemelerini meydana gönderip hükümet devirmeye kalkarlar. Ancak yapmaları gereken asıl iş olan esnafın fikir, ahlâk, bilgi yönünden geliştirilmesi adına hiçbir iş yapmazlar.
Siyaset ticaretten ne zaman ayrı düşmüş ki. Tarih boyunca iktisat ve siyaset hep koyun koyuna yatmıştır. Bu yüzden çarşı bozuldu mu, süte su, altına bakır, işe hile katıldı mı bil ki yönetim de yöneticiler de bozulur. Esnaf iş ahlâkını, güler yüzü, topluma saygıyı rafa kaldırdı mı toplumda dirlikte birlikte güzellik de rafa kalkıyor. Tarihsel bir gerçektir ki siyaseten geri gittiğimiz dönemlerde ticari ahlâk da lime lime olmuştur. Tanzimat Dönemi’nin siyaseti pek bilinir; ama ticareti bilinmez. Onu da Sümbülzade Vehbi’den dinleyelim:
“Sınıf-ı esnafda yoktur insaf,
Yani nadir bölünür sinesi saf.
…
Kizbi sermaye idüp hileyi kar
Düşürür damene enva-i şikar
Nazarı dirhem-ü dinardadır
Çıkacak iki gözü kardadır.”
Sümbülzade Vehbi’ye rahmet gönderip bir Çin atasözüyle sözü hitam edelim.Gülmesini bilmeyen dükkân açmasın!