Samuel Huntington, 93’te Foreign Affairs dergisinde yayımladığı makalesini genişleterek 96’da yazdığı “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” kitabında o meşhur tezini ortaya atarken bu kadar çok tartışılacağını tahmin etmiş miydi bilinmez ama öngörülerinin doğrulanabilirliğini test etmek için yeterli ipuçlarını verecek kadar zaman geçmiş sayılır.

Ne diyordu Huntington?

Özetle “Yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı öncelikle ideolojik ve ekonomik olmayacak. Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hakim mücadele kaynağı kültürel olacak… Medeniyetlerin çatışması global politikaya hakim olacak… Medeniyetler arasındaki mücadele, modern dünyadaki mücadelenin evrimindeki nihâi safha olacak.”

“Medeniyet kimliği, gelecekte gittikçe artan bir şekilde ehemmiyet kazanacak ve dünya büyük ölçüde, belli başlı yedi veya sekiz medeniyet arasındaki etkileşimle şekillenecektir. Bunların içine, Batı, Konfüçyüs, Japon, İslâm, Hint, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyor… Medeniyetler birbirlerinden tarih, dil, kültür, gelenek ve en mühimi de din yoluyla farklılaşırlar.”

“Hindu bir Müslüman yazar olan M. J. Akbar’ın müşahedesinegöre, “Batı’nın bundan sonra karşılayacağı meydan okuma kesinlikle Müslümanâleminden gelecektir. Yeni bir dünya düzeni için mücadele, Mağrib’den Pakistan’akadar Müslüman milletlerin faaliyet ve tesir sahasındaki bu âlemde başlayacaktır.”

“Gelecekte dünya siyasetinin merkezi mihveri, muhtemelen, KishoreMahbubani’nin tabiriyle, “Batı ile geriye kalanlar” (the West andthe Rest)arasındaki bir mücadele ve Batılı olmayan medeniyetlerin Batılı güç ve değerlereverdiği karşılıklar olacaktır.”

Kitabında “Bu dünyada medeniyetlerdeki merkez devletler, medeniyetler içerisindeki düzenin ve diğer merkez devletlerarasında yürütülecek müzakereler yoluyla da medeniyetler arasındaki düzenin kaynakları olacaktır.” tezini savunan Huntington “Bir bölgede egemen bir devletin liderliği olmadan o bölgede barışın gerçekleşmesi veya korunması mümkün değildir.”diyor ve ekliyor “Merkez bir İslam ülkesinin olmaması İslam toplumlarının ve gayri İslami toplumların her biri açısından önemli sorunlar teşkil etmektedir.

Ve sıra geliyor Türkiye değerlendirmelerine. Huntington, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Endonezya, Pakistan ve İran’ı İslam Ülkelerinin merkez devleti olabilecek ülkeler olaraksayıp, diğer beşinin neden olamayacağını izah ettikten sonra “Türkiye, İslam’ın merkez devleti olmak için gerekli tarihe, nüfusa, orta düzey bir ekonomik gelişmişliğe, ulusal birliğe, askeri yetenek ve geleneğe sahiptir.” “Türkiye bir noktada Batı dünyasına üyelik için yalvarıp duran bir dilenci olarak oynadığı üzücü ve aşağılayıcı rolden vazgeçip Batı’nın temel İslami muhatabı ve düşmanı olarak oynadığı çok daha etkileyici ve onurlu tarihsel rolü yeniden üstlenmeye hazır hale gelebilir.” diyerek adresi gösteriyor.

Bu kısa okumadan sonra kitabın yayınlandığı günden bu yana geçen 20 yılda olup bitenlere baktığımızda Huntington’unTürkiye ile ilgili öngörülerinin büyük ölçüde doğrulandığını görüyoruz.

Türkiye, AK Parti’nin güçlü iktidarı ile “Etkileyici ve onurlu tarihsel rolü”nü oynamaya soyununca 15 Temmuz‘la karşı karşıya kaldı.

15 Temmuz, Yeni Dünya Düzeni’ne kafa tutma cesaretini gösteren yegâne ülke Türkiye’yi, Batı’nın içimizdeki hainleri maşa olarak kullanarak teslim alma girişimiydi.

O gece uçaklardan tepemize bomba yağdıranların, sivilleri kurşun yağmuruna tutanların kimliklerinde İslam yazıyor olması, onlarınmedeniyetler çatışmasında batı medeniyetinin askerleri olduğu gerçeğini değiştirmez.

Vatanına ihanet edenin ne dini vardır ne de medeniyetine bir aidiyeti…