AK Parti 2. Olağanüstü Kongresi’nin gerçekleştirilmesiyle birlikte, geçtiğimiz hafta Ankara son derece ”olağanüstü” bir hareketliliğe sahne oldu. Merakla beklenen yeni bakanlar kurulunun Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanması ve kabineye yeni giren veya yer değiştiren bakanların devir teslim törenleri, yeni hükümet programının TBMM’de okunması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın riyasetinde bakanlar kurulunun ilk toplantısını Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirmesi, yeni hükümetin ilgili üyelerinin 26 Mayıs’ta yapılan MGK toplantısında yerlerini alması, pazar günü 65. Hükümet’in güvenoyu alarak resmen kurulması ve ardından dün Çankaya Köşkünde Bakanlar Kurulu’nun 2. Toplantısını gerçekleştirmesi gibi kesif süreç, Ankara’da görev yapan basın camiasının ve siyasi çevrelerin başını da ziyadesiyle döndürmeye yetti. Ancak genel kanaatin yeni hükümet yapısının ülkenin konjonktürel problemlerini çözmek konusunda başarılı olacağı yönünde ve kapsayıcı olarak değerlendirilmesi tüm yorgunluklara değiyor. İnşallah icraatlarıyla bu kanaat daha da güçlendireceklerdir ki, Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un dün Bakanlar Kurulu toplantısı ardından yaptığı açıklamalar esnasında yaptığı öncelik sıralaması milletin beklentileriyle tam olarak örtüşür nitelikteydi. Ne diyelim; Allah utandırmasın ve muvaffakiyetler ihsan etsin.

MHP krizden krize…

Hükümete vaziyet edenler canhıraş gayretlerle ülkemizin sorunlarıyla boğuşurken diğer yandan MHP’de yaşanan bitip tükenmez krizlere sürekli bir yenisinin ekleniyor olması, kendi tabanlarında ne gibi bir karşılık buluyor ve açıkçası bunu ne kadar önemsiyorlar bilmiyorum. Sayın Bahçeli’nin geçtiğimiz hafta yargı kararına istinaden olağanüstü kongre tarihini 10 Temmuz olarak ilan edip, aday olmak isteyen herkesin bu kongrede kendisiyle yarışacaklarını söylemesiyle birlikte başlayan yeni tartışmalara dün, yine yargı tarafından görevlendirilen Çağrı Heyeti’nin iş bu kongrenin 19 Haziran’da yapılacağını açıklaması, MHP’de yaşanan karmaşanın üzerine tam anlamıyla tuz biber ekti. Şimdi bu saatten sonra Çağrı Heyeti’nin hukuki varlığının devam edip etmediği ve kongre sürecini yönetme mesuliyeti resmi MHP idaresinde mi, yoksa bu heyette mi olup olmadığı tartışmalarına ve daha önceden de olduğu üzere farklı mahkeme kararları üzerinde yürüyecek diğer münakaşalara tüm kamuoyunun hazır olmasını salık veririm. Ayrıca genel başkan adaylarından Koray Aydın’ın Meral Akşener’e ilişkin Büyük Anadolu Otel’de 15 Mayıs’ta yapılamayan kurultay günü sarf ettiği sözlerin sadece bir dikkat çekme olduğunu ve yol arkadaşlarıyla bir ayrılma anlamına gelmediğini katıldığı bir TV programında açıklaması, Bahçeli kanadının kendisine yönelik beklentilerini de boşa çıkaracağa benziyor.

İnanılmaz bir cinnet jargonu ve Kılıçdaroğlu…

Türkiye’nin en köklü partisi CHP bugünlerde ”ne olup, ne ölmek” şeklinde tanımlanabilecek bir ruh halinin yol açtığı cinnet halini yaşıyor diyebiliriz. En azından Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında kullandığı üslup ve dil bu durumun en büyük kanıtı olarak karşımızda duruyor. Bugünlerde başkanlık sistemi üzerine yaptığı her konuşmada kan revan saçıyor. ”Kanımızı dökmeden, bizi yok etmeden” gibi marjinal tedhiş örgütleri marşlarında rastlanabilecek bir jargon bu. Evvelki gün Almanya’da yaptığı bir konuşmada; ”Tutuklamak istiyorlarmış, tutuklamazlarsa şerefsizdirler diyorum…” şeklinde veciz bir beyanda bulunmuş. Biz şimdiye kadar böyle bir şey duymadık, ancak anlaşılan beyefendi bugüne kadar kullandığı şiddet ve nefret dilinin dozajını daha çok artırmayı düşünüyor. Sanırım hakikaten tutuklanmak istiyor, bunu içten diliyor. Öyle ki, bu memlekette boş, beleş işlerden tutuklanıp yalandan kahraman olanlar kervanına katılmak gibi köhne bir yöntemin işe yaracağını falan zannediyor. İşte tam da bu halleri bana çok güldürücü geliyor. ? ?

Bu haftanın Ankara Ajandası’na takılanlar bunlar…

Hayırlarla kalın…