Geçtiğimiz pazar günü HaberTürk kanalında, Ayşe Böhürler’in sunduğu “Kelebek Etkisi” programında Alev Alatlı, “Accountability” konusunu gündeme getirdi. Alev Alatlı’dan ve Ayşe Böhürler’den Allah razı olsun diyelim önce. “O bunu dedi, bu da şunu dedi” diye diye memleketin üzerine kurumsal dedikodu yağdıran TV kanallarının şuura dair böyle hizmet vermeleri bir marifettir ve iltifat edilmelidir.
Accountability yani doğrudan çeviriyle hesap verebilir olmak, önemli bir eşikte olan Türkiye için büyük ihtiyaç. Herkesin bu işin ucundan tutup yaygınlaşmasını sağlaması lazım.
Hesap verebilirlik olarak tarif edilen accountability aslında hesap verme mecburiyetidir. Accountability İngilizce hesap anlamında olan account kelimesinden türemiş aslında bir kural değil bir ahlaktır.
Herkesin yaptığı, iddia ya da vadettiği işler hakkında hesap vereceğinin farkında olması, hesap vermeye hatta izah etmeye hazır olması gerekiyor. Mühendislikten, tıbba, hukuktan sanata kadar her bölümde önce bu öğretilmeli. Öğretilmesi yetmez hesap talep eden bir kamu şuuru meydana gelmeli. Çünkü hesap soracak bir kamuoyu yoksa hesap vermeye hazırlanmaya da gerek yoktur, çünkü kimse size bir şey sormayacak ki…
Milletvekillerini düşünelim mesela… Bir milletvekiline hesap sorabiliyor muyuz? Hayır çünkü ne yapması gerektiği belli değil ki. Bir çerçevesi ve sorumluluk alanı yok ki… “Şunu yapmalıydın, şu zaman içinde yapmalıydın ve şu kadar yapmalıydın. Hadi gel hesap ver bana” diyebileceğimiz bir sistem yok.
Bu hesapsız/sorumsuz ahlak anlayışı sadece siyaset için geçerli değil. Memleketin tamamı böyle. Evler de böyle. Ben bir babayım ama eşim ve çocuğuma karşı hesap vermem gereken bir ahlaka sahip değilim. Nedir çünkü babalığın çerçevesi, ne yapmam gerekiyor, ne kadar yapmam gerekiyor belli değil ki. Bunu benim bilmediğim gibi oğlum ve eşimde bilmiyor. Bu sorun olmadığı, aksamadığı anlamına gelmiyor accountability denilen ahlaka sahip olmadığımız için rastgele yaşıyoruz, sorun çıkınca kavga ediyoruz ve bunun adı geçimsizlik oluyor.
Niye yaptın bunu? Bu kararı neden aldın? Senin bu yaptığın hamlenin bana ne faydası var? Bununla da bitmiyor accountability meselesi. Daha hamleyi yapmadan planlanan hamlenin hesabını vermek, haritasını çizmek demek. Siyasetçi bir karar alacak diyelim. O kararı niye aldığını, ne yapacağını, nasıl yapacağını anlatmakla birlikte, sonunda öngördüğü ihtimalleri de belirlemiş ve beyan etmiş olması gerekiyor. Yani ne yaptığını bilmesi ve bildiğini belli etmesi demek.
Bunun toplumun her kesimine yayılması gerekiyor ve belki ilk iş olarak buna bir isim ve tanım bularak başlamalıyız. Hemen olmayacaktır, ama başlamazsak hiç olmayacak. Bugün bizde olmayışının sebebi önceki nesillerin başlamamış olması. Aynı hatayı yapmamamız lazım başlamamız lazım. Eğitim, medya, sanat, siyaset, hukuk ve ailelere çok büyük iş düşüyor…
Bir makam bir iddiada bulunuyorsa iddiasını dillendirmeden önce iki hususta kesin bir açıklama yapmalıdır. Bu iki husus izahında bir mutabakata bağlanana kadar iddiasını dillendirmemelidir.
Birinci izah: İddia makamı meşru mu? Ben kimim ve ne hakla bu bunu iddia ediyorum? İddia makamı meşru olmalıdır, meşru olma mecburiyeti kişilerle ilgili değil, makamlarla ilgilidir. Bir evde annelik makamı vardır ve o evin hanımı bir iddia ya da talep ortaya atıyorsa ona bu hakkı veren anne olmasıdır. Kimin kızı olduğu, yaşı, statüsü, sahip olduğu serveti, zayıf tarafları ya da güçlü taraflarının bir önemi yoktur makamı yeterlidir. Eşine karşı da bir iddia ya da talep dile getirebilir ancak bu sefer aynı kişi, başka bir makamından yani eş olmaktan gelen hakla meşrulaşır.
İkinci izah: İddia makamı iddia konusuna hâkim mi? Yani bir anne evladı üzerinde annelikten gelen meşru tasarruf hakkını kullanırken talep ya da iddiasının konusu hakkında yeteri kadar bilgili mi? “Ben evladımın aşı olmasını kabul etmiyorum” diyen bir anne meşru makamından gayrimeşru olur mu sorusu annenin aşı ve hastalıklar konusuna hâkim olup olmadığına göre değişir. Bu hâkimiyetin çevresi ise cumhuru ulemanın ittifak ettiği çerçeve içinde değerlendirilir.
Devlet idaresi ile annenin evladı üzerindeki tasarrufu bağlantısı Sühreverdi ve Bin Nebi’den alınmıştır.
Accountability yani hesap verebilme ahlakını bu iki kuralla başlatıyor İslam’da devlet felsefesi. “Sen kimsin ve ne hakla iddia ediyorsun ve iddia ettiğin konuya hâkim misin?” Önce bunları izah edeceksin sonra iddiayı, teklifi ya da talebi kamuoyuna açacaksın diyor.
İbni Havkal ise şöyle bir yorum getiriyor:
“Arasında sabit terazilere ve cetvellere karar vermemiş (ahide bağlamamış) ve cumhuru ulemanın tam ittifak ile belirlediği çerçeve değerlere sadık olmayanlar anlaşamazlar ve hesap veremezler. Hesap verilmeyen toplumlarda haklı ve haksız arasında fark bulanık kalacağı için tekâmül gerçekleşmeyecektir.”
İbni Havkal terazi ve cetvel vurgusunda neyle ölçtüğünüz konusunda bir sabitimiz olmasına dikkat çekiyor. Bir şeyin iyi mi kötümü, siyah mı beyaz mı olduğuna karar verirken bütün tarafların aynı sabiti kabul etmesi gerektiğinin altını çiziyor. Sabitsiz insanlar ihtilafından bir sonuç ve adalet çıkmaz çünkü haklılık ve haksızlık meselesi sürekli kime göre, neye göre girdabında dönüp duracaktır…