Meşhur fıkradır bilirsiniz…
Aldığı şeyi bir türlü geri vermeyen bir komşusu, bir gün Nasrettin Hoca’dan ip ister.
İpi verdiği an bir daha geri gelmeyeceğini bilen Hoca; “Bizim hanım biraz evvel ipin üzerine un serdi maalesef” der.
Bu komik gerekçe üzerine komşusu güler ve “Aman Hocam, hiç ipin üstünde un serilir mi?” diye sorar.
Zaten bu soruyu bekleyen Hoca merhum taşı gediğine koyar.
“Neden serilmesin? Vermeye gönlüm olmayınca ipe un da serilir elbet.”
Fıkranın kahramanı Nasrettin Hoca, zeki ve hikmetli bir adam lakin fıkranın hatırlattığı şahıs tuhaf bir insan evladı…
Kimden mi söz ediyorum?
Elbette ki çıktığı televizyon programında kendisine beş yıl önce vadettiği şeyleri soran sunuculara, “Öyle bir şey hatırlamıyorum” diyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan…
İnanır mısınız, bu hususa dair haberler önüme düştüğünde aklıma ilk gelen, “basının ‘tık’ uğruna abarttığı bir haber…” düşüncesi olmuştu.
Zira hiçbir siyasetçi sorulan hiçbir soruya böyle lakayıt, böyle boş vermiş, böyle ciddiyetten uzak cevap vermez.
Yukarıdaki fıkrayı da bu tavır hatırlattı zaten.
Ekrem İmamoğlu gayriciddi olmasına gayriciddiydi ama verdiği cevapta samimiydi…
Çünkü İmamoğlu beş yıl önceki vaatleri tutmak için değil, oy avcılığı yapmak için vermişti.
Daha doğru bir tabirle İstanbulluları aldatmak için böyle bol keseden vaatlerde bulunmuştu.
Seçimin bittiği ve maksuduna eriştiği dakikadan itibaren verdiği sözleri çöpe atmıştı bile…
Hatırlamıyor olmasının asıl sebebi budur.
Tutmak istemedikten sonra verilen sözün unutulmasından ve hatırlanamıyor olmasından daha tabii ne var ki…
“Daha tabii ne var ki” sözü, bahse konu İmamoğlu olunca anlamını bulan bir niteleme yoksa normal bir insan için böyle bir yaklaşım, utançtan yerin dibine girmekle eş anlamlıdır elbette.
İşin daha ilginç tarafı nedir biliyor musunuz?
İmamoğlu’nun, “Elimde bilgi yok, her sorduğunuzu nasıl cevaplayayım” diyerek ciddiyetsizliğinin üzerine tüy diktiğinde sunucuların, “Program öncesinde neleri soracağımızı Murat Bey’e (Ongun) bildirmiştik” demelerine rağmen aynı tarzını büyük bir pişkinlikle devam ettirmesi…
Burada etik açıdan iki facia söz konusu…
Birincisi, gazetecilerin muvazaalı bir program yaptığı ortaya çıktı.
Diğeri, muhatabın yani İmamoğlu’nun, TV’ye çıkarken hem program sahiplerini hem izleyenleri hem de İstanbulluları zerre kadar ciddiye almadığı gerçeği…
Aslında İmamoğlu kendini bile ciddiye almıyor ya, o bahs-i diğer…
Bir siyasetçinin pragmatizmi de aşıp oportünizmin zirvelerinde dolaşması sıkça rastlanılan bir durumdur lakin buradaki tüyler ürpertici hâli oportünizm kavramı bile tanımlamakta acze düşüyor.
Bu; başka, bambaşka bir hâletiruhiyenin yansıması…
Önümüzdeki meseleyi vahamet noktasına taşıyan başka bir gerçek daha var.
Geçen haftadan beri tüm Türkiye kamuoyunun ibretle izlediği ‘para kuleleri’ skandalına rağmen, İstanbulluların TV programında açıkça gözler önüne serildiği üzere tartışmasız bir biçimde aldatıldığı gerçeğine rağmen bu şahsın, seçim sürecini hâlâ ‘başa baş’ götürüyor olması izah edilebilir gibi bir şey değildir.
İnanın havsalam bu tenakuzu ve garabeti bir türlü almıyor…