Gözlerimizi kapattığımızda, şeyleri, nesneleri, eşyayı, mekânı görmekten kendimizi alıkoyduğumuzda geride kalan ne varsa işte o, biziz!
Paradan, ünlü referanslardan, mâkâmlardan, unvanlarımızdan, kariyerlerimizden, siyâsî tercihlerimizden, özel zevklerimizden, tenimizin ve gözümüzün ve de saçımızın renginden arındıktan sonra aynalara baktığımızda gördüğümüz kimseleriz!
Üstümüzde gökyüzünden bir entari; gecenin karasından, yıldızlardan, çiçeklerden, kuşlardan, kelebeklerden, ipek böceğinden, dut yaprağından, şeftali, erik ağacından, bahardan, yazdan, kışın beyazından, hazan sarısından desenleri olan…
Aynı kumaştan biçilmiş insanlık elbisesini eğnine geçirenleriz.
Ayağımızın altındaki kara topraktan neşet eden de biziz…
Varacağımız son sığınak biteviye çiğnediğimiz, fütursuzca ezdiğimiz toprağın bağrında, bunu da iyi bilenlerdeniz.
Bu sebeple ölüm bizi öldürmeden, içimizde bir yerlerde şeytanî, nefsanî ne varsa tümünü öldürmeye yemin etmeliyiz.
Dünyaperest giysilere muhtaç olmayacak kadar zenginiz! Vicdan, merhamet, şefkat, dirayet, cesaret, metanet ve dahi heybet bizim mücevherlerimiz!
İşte bu yüzden, birbirimizi seyrederken giysilerimizin renginden, ziynetlerimizin şavkından değil, insaniyetimizin ışığından etkilenmek olmalı niyetimiz!
Kendimizi dinlediğimizde, rûhumuzda hürriyet tutkusundan, kalbimizde muhabbetin huzurundan, aklımızda saygı ve sevgi şuurundan bestelenmiş bir insanlık şarkısı duymaya teşneyiz!
İyiliğin destekçisi, kötülüğün bıçkısı olma gayretine düşebildiğimiz kadar iyiyiz!
Biliriz ki, bîtaraf olan bertaraf olur. Bir tarafımız olmalı elbet. Ancak taraftarlık cinnetiyle hakikat cinayetleri işleme gafletine düşmemeliyiz!
Sadece kendi evlâdımızın değil, uzak coğrafyalarda gözleri ıslak çocukların gözyaşından mesul olduğumuzu da bilmeliyiz!
Açlıktan ölen insanların kabristanıdır sırtımızdaki görünmez kamburlar. Bu yüzden omuzlarımızı dik tutmakta güçlük çekişimiz.
İnsanlığın sukut ettiği zamanlara, savaşlara, zulümlere inat insan olmakta, insan kalmakta karar kılmadıkça hüsran olacak akıbetimiz!
Biz “şeyler”le donandığımız kadar değil, her şeyden arındığımız kadar insanız, bunu hiç unutmamalıyız!
Taraflı tarafsız güzel olanı görünce alkışlamaya, yanlı yansız çirkin olanı güzelleştirmeye talip olmalıyız!
Birbirimize böyle baktığımızda, yakından uzağa, doğudan batıya, kuzeyden güneye insan olmaklığımızın fotoğrafını kelbimizle çekebiliriz.
İşte biz, insanlık medresesinin daimî talebeleriyiz!
Hayat ile memat arası bir müfredatın takipçisiyiz…
Kendimizden başkası için rahatsız olacak kadar vicdanlı…
Darda kalmış bir yabancıyı kucaklayabileceğimiz kadar merhametli…
Mazlumlar için duâya duracak kadar duyarlı…
Uzak acılara gözyaşı dökecek kadar şefkatli…
Zalime “Dur!” diyecek kadar dirayetli…
Korkuyu korkutacak kadar metanetli…
Evvelâ ailesine, sonra milletine, vatanına, bayrağına ve dahi hürriyetine sahip çıkıp tüm bu insanî vasıflarla sınırları aşacak kadar heybetli olmayı başardığımızda, insanlık adına bahtiyar olacağız!
Hâsılı bizler, yaratılış gayemizi birbirimizin gözünden seyredebildikçe mü’min kalacağız!
Unutmadık! Tüm mahlûkat içinde Allah’ın halîfe ilân ettiği sadece bizleriz!
İnsan yaratılma lütfuna nankörlükten imtina etmeliyiz!
Bu yüzdendir ki, her nefesimizde, her adımımızda, her sevdâmızda, her kederimizde, her saâdetimizde, dilimizle olmasa bile hem kalbimizle, hem ahvalimizle fiilen “Hû” diye zikretmeliyiz!
Hatırladık mı şimdi birbirimizi? Biz, “Bezm-i Elest”te tüm güzelliklere şâhit olmuş, yan yana durmuş rûhlarımızla tanışmış kardeşleriz!
Biz, Cennet’te ağırlanıp İslâm fıtratı ile dünyaya iltica ettirilmiş, mültecileriz!
Her geçen gün kirlenen şu dünyada, zalimlere inat, insaniyetimizin onurunu kurtarmanın derdine düşmeliyiz!
Yok birbirimizden ne fazlamız, ne eksiğimiz. “Onlar ve biz” olmamalı prensibimiz. Biz, hep birlikte, dünyayı zulümden kurtaracak gücü varlığından ve birlikteliğinden doğuracak, dünya saâdetine gebe iman edenleriz!
Değil mi ki halîfelik unvanını dağlara taşlara nispet edercesine yüklenen bizleriz; öyleyse bu cüretin kefaretini Hakk’ın ve hakikatin neferi olup insanca ödemeliyiz!