Geçtiğimiz hafta, Osman Bey kardeşimin daveti üzerine Yalova’ya gitmiştim. Orada Said abi ve Talha Hoca gibi mümtaz misafirler de vardı. Güzel bir buluşmaydı. Arkadaşların talebi üzerine Onuncu Söz olan Haşir Risalesi’nden bir suret ve bir hakikat okuduk. Talha Hocam bana “Derse hazırlanıp, öyle mi geldiniz ?” deyince “Sürekli meşgul olduğumuz dersler.” diye mukâbelede bulundum. Aslında bu şekilde sorularla çok karşılaşmıştım.

RİSALE-İ NUR’U ANLAMAK

Verdiğim cevaba şu şekilde bir ilavede de bulundum; “Risale-i Nur’u anlamak için olmazsa olmazlardan biri bu eserleri ne için okuduğumuz, diğeri ise Risale-i Nur’da geçen bazı terimlerin manasını bilmek lazımdır. Yoksa aslında anlaşılan ve okuyan kişiyi bir anda zahirden hakikate geçirerek makamat-ı velayette kat-ı meratib ettiren bu eserler, maalesef anlaşılmaz bir kitap oluyor.

Evet, “Risale-i Nur ilm-i hakikattir. Okuyan kişi, bu bilinçle okumalıdır.” Risâle-i Nûr eserlerinde, evvelâ âsârı nazara veriyor, sonra her bir eser ve san’at içinde Cenâb-ı Hakk’ın bütün eser ve san’atını isbât ediyor. Sonra o âsâr ve san’at üzerinde ef’âl-i İlâhiyyeyi ispat ediyor. Âsâr içinde, icrâât-ı Rabbâniyye ve ef’âl-i İlâhiyyeyi isbât ederken, bu sefer her bir fiil içinde bütün ef’âli ispat ediyor. Sonra o fiil içinde bir veya birkaç ism-i İlâhiyi isbât ediyor. Bundan sonra her bir isim içinde bütün esmâ-i İlâhiyyeyi isbât ediyor. Sonra bir isim içinde bir sıfat-ı İlâhiyyeyi isbât ediyor. Sonra o sıfat içinde de bütün sıfatları isbât ediyor. Sonra her bir sıfat içerisinde şuunât-ı İlâhiyyeyi isbât eder. Her bir şe’n’de de bütün şuunâtı isbât ediyor. Neticede “Zât-ı Akdes-i İlâhiyi ehl-i akla aklıyla, ehl-i kalbe de kalb basîretiyle gösteriyor.

HAŞİR RİSALESİ’NİN METODU

Umum Risâle-i Nûr’da metod bu iken Haşir Risâlesi’nde ise âsâr üzerinde ef’âl-i İlâhiye ile esmâ-i İlâhiyyeyi isbât ediyor, sıfat ve şuunât-ı İlâhiyyeyi tayyediyor. Bunun üzerine iki meseleyi bina ediyor:

Birincisi: Tevhîd-i İlâhî’nin isbâtı.

İkincisi: Haşrin isbâtı.

Delâil-i tevhîdi inkâr edemeyen haşri inkâr edemez. Zira tevhîdin bütün delilleri aynı zamanda haşrin de delilleridir.

İMAN VE İNKÂR ÜZERİNE

Bir adam: “Ben âhireti inkâr ediyorum.” dese, o kişi sadece âhireti inkâr etmiş olmaz, Allah’ı da inkâr etmiş olur. Zira bütün esmâ ve sıfat-ı İlâhiye haşri iktizâ eder. Yine biri; “Ben Allah’ı kabul ediyorum. Ama Hazret-i Peygamber’i kabul etmiyorum.” dese, bu adam Allah’ı kabul etmemiştir. Çünkü Allah’ın bütün esmâ ve sıfâtının muktezası peygamberleri göndermektir. Allah’ın bir sıfatı da irsâl-i peygamberdir. “Bir sıfatı inkâr eden, bütün sıfatları inkâr etmiştir. Allah’ın ne kadar esmâ-i hüsnası ve sıfat-ı kemâliyyesi varsa hepsi peygamberlere îmânı iktizâ ediyor.” Meselâ; ulûhiyyet bir sıfattır, cemâl-i san’at da bir sıfattır. Bu sıfatlar, peygambersiz olmadığı gibi, âhiretsiz de olmaz. “Yani bütün sıfât-ı İlâhiyye altı erkân-ı îmâniyyeyi birden iktizâ ederler.

Selam ve dua ile
Fiemanillah