Filistin 3. İntifada eşiğinde.
Ellerimizin kopartıldığı Suriye ve Irak denilen coğrafyamız yeni paylaşım hesaplarıyla yüz yüze.
Sormuştuk.
Böyle bir kojönktürde Türkiye’nin gündemini içeriye kilitleyenler kimler?
Cumhurbaşkanı R. Tayip Erdoğan ‘Senegalli Ahmed, Arakanlı Hatice, Açeli Hüseyin aynı ümmetin ferdidir. Müslümanlar kardeştir, bu emirdir, istersem kardeş olurum, istersem olmam diyemezsin. Ümmet ailesinin her bir ferdi, farklılıklarını zenginlik sayarak bir olmak, beraber olmak, kardeş olmak durumundadır.’ diyor.
Bu ses bir NATO ülkesi olan Türkiye’de vesayetten kopma özlemidir. Ve bu resmi hitap bir ilktir.
Peki bu isteme ve bu gerçekliğin ifadesine rağmen Türkiye halkının, Türkiyeli Müslümanların ümmet coğrafyasına, kardeşlerimize uzanan ellerini kesmek isteyenler kimler?
Türkiye’de iki kamp belirgin. Vesayetten kopmak isteyenler ve multikültürel vesayet yandaşları.
Önceki yazımızda küresel vesayetin tetikçisi Türk ve Kürt ulusçuluk şirkinin, mafyalaşan sosyalistlerin ve müfsidlerin araçsallaşmasından bahsetmiştik.
Küresel güçler Ortadoğu’da yeni stratejik oyunlar hesaplarken, vesayetten kopma iradesi gösteren ve halkı Müslüman olan ülkelerde örnek alınan bir ‘Türkiye Modeli’nin oluşma sürecine alabildiğine tahammülsüzler.
Kaldı ki Türkiye’yi BOP’un Ortadoğu’ya taşıyıcısı olarak tasarlıyorlardı. Zira Türkiye, İslam ülkeleri dedikleri coğrafyalarda tek demokratik işleyişe sahip ülkeydi. Kendi birikimi ile kalkınan ve piyasa ekonomisine açık tek ülkeydi. Ve bölgede istikrar adasıydı.
Peki Erdoğan’dan ve özgünleşmeye çalışan Türkiye’den neden rahatsız oluyorlar? Neden Mısır’daki Temerrüd Hareketi gibi darbe şartlarını oluşturmaya çalışan fitne-fesat öbeklerinin hamisi kesiliveriyorlar?
Çünkü onların insan hakları, demokrasi söylemleri, pazar ekonomisi çıkarlarının olduğu sınıra kadar. Sonra helvadan putlarını yiyebilirler ve en azılı insan hakları emperyalistine, imparatorluk diktatörlerine, monopolcülüğe dönüşebilirler. Zaten coğrafyalarımızdan devşirip araçsallaştırdıkları da kullanabilecekleri ve her kılığa müsait soytarıları.
Özgünleşmeye niyetlenen Türkiye onların sahnesinde rol alırken, onların dürüstlüklerini dünya kamuoyu önünde test etti. Sonuçta yalanlarla kılıflanan bazı oyunlarının tekerine çomak soktu, gizli ajandalarını faş etti.
Sarayında suikasta uğrayan Kral Faysal’ın petrol ambargosu, Erdoğan’ın ‘Dünya beşten büyüktür’ çıkışı uzun erimli düşünüldüğünde o kadar korkuttu ki onları. İlk viyaklayanlar ya da tırmalayanlar mahallemizde gezinen soytarıları oldu.
Ama Arap Baharı dedikleri ümmet coğrafyasındaki intifadalar süreci bu özgürleşme ve özgünleşme hamlelerinin başka bir dalga boyutuydu. Her gelen dalga yenisine gebeydi.
18 günlük Kudüs İntifadası şaşkına çevirdi onları.
Rus generalleri bir Suriye’de bir İsrail’de. Her halde ‘Direniş Hattı’ adlı Fas palavrasının yeni versiyonlarını konuşuyorlardır (!) Sadece yanlarında taşıyamadıkları İran’lı generaller…
Öte taraftan ABD Ankara’da kapı arıyor. Kandil’deki ‘Gara ve Metina kamplarını vurmayın, oralarda unsurlarımız var’ diyorlar. Bu kamplarda PYD’nin silahlı gücü YPJ, YPG ve MLKP’ye eğitim veriyorlar. PYD’nin savaşacağı iddia edilen IŞİD’i vurmak adına da Rusya Suriye halkını ve İslami direnişini vuruyor. Tam bir şeytan zinciri.
Bu zincir küresel vesayetin ve yerel işbirlikçilerinin ta kendisi.
Tebliğ ve inşa şartlarımızın selameti için, Rum Sûresi’nde işaret edildiği gibi Sasanilerle sembolleşen bu tür kuşatmalara karşı çıkmak, vahyi sorumluluğumuzun ve Siret-i Resul’e ittiba etme gayretimizin bir gereği.
Kalbi adalet için ve fıtratını özgürleştirmek için çarpan hiç kimse bu kamplaşmada tarafsız kalmamalıdır.