Gazze’deki çocukların çığlıklarını, kadınların feryatlarını duyan yok. Sizin onların çığlıklarına, feryatlarına kattığınız çığlık ve feryatları da duyan olmadı.
Mazlumların çığlıklarını duymayan bir dünyaya denk geldi ömrümüz ama dünya duymuyor diye biz de duymayacak değiliz.
Buraya bir not düşeyim; Gazze’nin çığlığı bugün duyulmuyor olabilir ancak aradan yıllar da geçse “soykırımcı” İsrail tarafından katledilen, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 36 bin masumun intikamı mutlaka alınacaktır!
Dünyanın dört bir tarafında vicdanı siyonist Yahudiler tarafından işgal edilmemiş herkes üniversitelerde ve sokaklarda İsrail’in yaptığı “soykırıma” karşı seslerini yükseltiyor.
Bugün size bahsedeceğim kişilerin seslerini de kimse duymadı. Keşke bütün haber bültenleri onların haberini vererek başlasaydı. Keşke çoğu köşe yazarı onların Gazze’nin cesur çocukları, şerefli anneleri için verdikleri mücadeleyi anlatan yazılar yazsalardı.
Ama bu hafta haber bültenlerimiz Mourinho’nun Fenerbahçe’ye teknik direktör olması haberiyle başladı. Ampute Millî Futbol Takımı’mızın Fransa’daki şanlı zaferi birçok yayın mecrasında haber bile olmadı.
Ampute Millî Futbol Takımı’mız Fransa’da EURO 2024 için grup maçlarını oynuyor. İlk maçımız da “soykırımcı” İsrail millî takımıyla. İşte tüm hikâye ve yazı konusu olması da bundan sonra başlıyor.
“ÖLEN ÇOCUK, ANNE VE BABALARIN İNTİKAMI İÇİN …”
Ampute Millî Takımı’mız ve teknik ekip maçtan önce sahaya bastonlarıyla “GAZZE” yazıyorlar. Tribünler “Kahrolsun İsrail, yaşasın Gazze” sloganlarıyla inliyor.
Bir noktaya tekrar dikkatinizi çekeyim, bunlar Fransa’da oluyor. Buna neden özellikle dikkati çekiyorum; çünkü üç gün sonra Erzurum’da Kadın Millî Futbol Takımı’mızın Azerbaycan ile oynadığı maçta tribünde Filistin bayrağı açan bir kişi saldırıya uğradı, hem de eşi ve küçük kız çocuğunun yanında.
Konumuza geri dönelim.
Ampute Millî Takımı’mız, seremonide “soykırımcı” İsrail’in sporcularıyla tokalaşmadı, İsrail Millî Marşı okunurken de yan dönerek protesto ettiler.
Millîlerimiz maça öyle bir hırsla başladılar ki peş peşe attıkları yarım düzine golle İsrail takımını çimlere gömdüler.
Buraya kadar okuduklarınız konunun haber boyutuydu. Meğer asıl konu maç başlamadan soyunma odasında yaşanmış.
“İnsanlık tarihinin en büyük soykırımcısı, şerefsiz İsrail’e karşı bugün maça çıkıyoruz. Dünyanın en büyük soykırımcı devleti, bebek katili, çocuk katili İsrail karşısında bugün şampiyon gibi savaşmaya çıkıyoruz. Filistin halkının, ölen evlatlarımızın, ölen anne ve babaların şerefini, onurunu korumak için çıkıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bayrağı, İstiklal Marşı ve hilalinin gölgesinde çıkıp bu maçı onlar için alacağız!”
Bu tarihî sözler, millî takımın kaptanı Rahmi Özcan’ın soyunma odasında maça çıkacak arkadaşlarına yaptığı konuşmanın bir bölümü. Özcan maçtan sonra da “Ölen mazlum çocuklarımızın, anne ve babaların intikamını almak için bugün sahaya çıktık. Türk halkına, Filistin halkına selam olsun.” diyerek sadece kazandıkları maçla değil, söyledikleriyle de adını altın harflerle Türk ve Filistin halkının gönlüne yazdırdı.
Mourinho’nun mu yoksa Rahmi Özcan’ın mı sözleri gündem olmalıydı? Kararını verdikten sonra durduğun yeri göreceksin…