Türkiye’de merkez bankacılığı anlayışının temelden değişmesi gerekiyor. Merkez bankası fiyat istikrarına aşırı vurgu yapıyor ve bu uğurda, bizim için hayati derecede öneme sahip olan istihdam düzeyini ve ekonomik büyümeyi göz ardı ediyor. Ülkemizde şu anda işsizlik oranı yüzde 10’un üzerinde. Yani milyonlarca insan işsiz. Milli gelirimizdeki artış ise tatmin edici olmaktan çok uzak. Böyle bir ortamda merkez bankasının genel ekonomik durumumuzla ilgili endişelere sahip olmasını ve buna göre bir politika izlemesini bekliyoruz. Fakat aradığımızı bulamıyoruz.
Merkez bankası Para Politikası Kurulu en son 24 Şubat’ta toplandı ve ihtiyatlı para politikasını sürdürme kararı aldı. Yayınladıkları rapora baktığımızda ise sadece fiyat istikrarından ve enflasyondan bahsettiklerini görüyoruz. Raporda işsizlik oranına veya ekonomideki durgunluğa yönelik bir şeyler arıyoruz, fakat şifa niyetine de olsa tek bir atıf bile bulamıyoruz.
Merkez bankası başkanı Erdem Başçı zaman zaman görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyor ve kendinden çok emin bir şekilde fiyat istikrarının ne kadar önemli olduğuna bizleri ikna etmeye çalışıyor. Fakat Erdem Başçı neden kendinden bu kadar emin görünüyor, bilmiyoruz. Zira uyguladıkları para politikasının kuvvetli bir teorik temeli yok, hiçbir zaman da olmadı. Ve bu para politikası anlayışı tartışmaya son derece açık. Hem de daha önce hiç olmadığı kadar. 2008 ekonomik kriziyle birlikte neo-klasik iktisadi anlayış ve bu çerçevede uygulanan iktisat politikaları tüm dünyada çok ciddi şekilde eleştirilmeye başlandı. Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz yakın zamanda işin artık “aptallık” boyutuna vardığını ifade etti. Son olarak Kanada merkez bankası başkanı Stephen Poloz da merkez bankalarının para politikası anlayışının kökten değişmesinin zamanı geldiğini ve merkez bankalarının artık sadece enflasyon hedeflemesi yapmaması gerektiğini açık bir şekilde söyledi. Bu durumda neye inanmamız gerekiyor? Uyguladığı para politikasının yanlıştan ve hatadan âzâde olduğunu ifade eden Erdem Başçı’ya mı, gözlerimize mi?
Açıkça ifade edelim. Merkez bankasının ekonomik istikrar için öne sürdüğü “aşkın” fiyat istikrarı hedefi ne yeterlidir ne de “zararsız” bir hedeftir. Merkez bankası fiyat istikrarına o kadar çok vurgu yapıyor ki nihai tahlilde bizim için önemli olanın istihdam ya da milli gelir değil, fiyat istikrarı hayali olduğunu sanmaya başlıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da dâhil olmak üzere hükümet çevreleri ve kamuoyu merkez bankasının şu ekonomik ortamda uyguladığı aşırı ihtiyatlı para politikasını ciddi şekilde eleştiriyor. Merkez bankası ise eleştirildikçe fiyat istikrarı retoriğine daha sıkı sarılıyor. Bu durumda hükümetin yapması gereken şey, kamuoyu önünde merkez bankasını gittikçe daha şiddetli eleştirmek değil, basitçe merkez bankası kanununu değiştirmektir. Kanunda, fiyat istikrarı hedefine istihdam düzeyi ve ekonomik büyüme bir an önce eklenmeli ve merkez bankası buna göre bir politika izlemek zorunda bırakılmalıdır. Bunlar bir kere kanuna eklendikten sonra merkez bankasının bunları göz ardı etmesine ve içinde istihdam ve ekonomik büyüme geçmeyen uzun raporlar yazmasına imkân kalmayacaktır. Unutulmasın, merkez bankası neo-klasik iktisada karşı değil, hükümete ve dolayısıyla oy verenlere karşı sorumludur.