1985 yılının Mayıs ayında Filistinliler Batı Beyrut’u bütünüyle kurtardıktan sonra Beyrut’taki ve güneydeki kamplarına çekilmişlerdi. O dönemde Beyrut’un bazı semtleri İsrail işgali altındaydı. Büyük devletlerin himayesinde sağlanan meşhur mütareke antlaşmasından sonra Filistinlilerin Beyrut’tan çekilmesinin ardından Hıristiyan milisler İsrail ile iş tutmaya başlamıştı.

Filistinliler, Lübnan topraklarında gözleri olmadığını tüm dünyaya göstermişlerdi. Sadece kendi varlıklarını koruma duygusuyla kamplarına kapanmışlardı. Ama buna rağmen özellikle 1982’de Sabra ve Şatilla kamplarında -silahlı Filistinli grupların kampları terk ettiği bilindiği halde- binlerce sivil insana katliam uyguladılar.

Daha sonra Filistinliler, Beyrut kamplarındaki hastanelerden birine Şii Emel örgütünün ansızın saldırmasıyla büyük bir şok yaşadılar. Tutuklamalar, meydan idamları, çalışanların ve hastaların boynunu bıçakla kesmeler vb. şenaatler yabancı gazetecilerin gözleri önünde işlenmişti! Ardından Lübnan’daki tüm Filistin kamplarını hedef alan geniş çaplı saldırılar yaşanmıştı. Bu savaş 1987 yılı sonuna kadar böylece sürüp gitmişti. Filistinliler ağır kuşatmaların beraberinde getirdiği her türlü acıyı tatmıştı. Hayatta kalabilmek için kedi ve köpek eti yemek zorunda bile kalmışlardı. Emel örgütünün yürüttüğü bu savaşa Lübnan ordusunun 6. tugayı da destek vermişti.

İşte bu savaşlar esnasında duymuştuk ilk mezhepçi sloganları. Emel örgütünün savaşçıları radyo istasyonlarından bu sloganları sürekli yayınlıyordu. Sahabeye dil uzatan ve onlar arasında ayrımcılık yapan söylemler geliştiriyorlardı. Bu savaşlar esnasında binlerce Filistinli öldürülmüş, on binlercesi yaralanmış, çok sayıda kayıp vakası yaşanmıştı. Savaş bittiğinde Filistin kampları nüfusunun yüzde 40’ını yitirmişti. Böylece Lübnan’daki Filistinlilerin sayısı 450 binden 260 bine düşürülmüştü.

Filistinlilere reva görülen en çirkin operasyonlardan biri olan bu savaşta öldürme, ırza geçme, kılıç ve bıçakla kafa kesme gibi her türlü alçaklığa tevessül edilmişti. Yıllar sonra aynı senaryo Irak’ta yaşanmış ve Şii milisler eliyle Filistinliler bu sefer de Irak’tan kovulmuştu.

Bütün bu çetin yıllar boyunca Filistinlilerin maruz kaldığı muameleler karşısında takındıkları tutumlardan alınacak derslerin başında mezhepçilik söyleminin oyuncağı olmayı reddetmeleri gelmektedir. O yıllarda Emel örgütünün mezhepçi söylemlerini büyük bir şaşkınlıkla izliyordum. Filistin medya organları ve yazılı basını ise mezhepçiliği kesin bir dille yasaklamıştı.

O tarihte bir heyet Humeyni ile görüşmeye gitmiş ve Lübnan’da Emel örgütünün uygulamalarının haram olduğuna dair bir fetva yayınlamasını rica etmişti. Ne var ki Humeyni bu talebi reddetmişti. O vakitler Emel örgütü Lübnan Hizbullah hareketinin bir parçası idi, daha sonra müstakil hale gelmiştir.

Bütün bu anılarımı şunun için zikrettim: Filistinliler on binlerce öldürme, yaralama, kayıp ve yer değiştirme ameliyesine rağmen tek bir dil kullanmaya devam ettiler. Lübnanlılara karşı tek dil kullandılar. Mezhepçi ittifak önerilerine asla pirim vermediler. Böylece mezhepçilik fitnesini daha baştan söndürmeye muvaffak oldular. Mesela, Irak’ta mezhep savaşlarının bir parçası olmaktansa ülkeyi terk etmeyi tercih ettiler. Nitekim bugün mezhep temelli çatışmaların ne denli vahim noktalara geldiğini hep birlikte görüyoruz.

Tek bir seçenekten başka çıkış yolumuz yok. O da mezhep savaşını önlemektir. Mezhep savaşında taraf olma önerilerini reddettiğimiz için biz Filistinliler olarak kanımızla ve canımızla ağır bedeller ödedik. Mezhep savaşını herhangi birilerinin kabul etmesini asla istemeyiz. Zira mezhep savaşı ümmeti dumura uğratır.

Çeviri: Fethi Güngör