Her zaman şuna inanıyorum ve müdafaa ediyorum; FETÖ(İZM) ile tam manasıyla mücadele edilmedikçe; FETÖ’yü bitirmek imkânsız olsa gerek… Din ve İslam düşmanlarının; İslam memleketi olan şu vatana kem göz ile baktıklarının ayyuka çıktığı bir zamanda; din adı altında şu ümmeti ne denli kandırmaya çalıştıkları, uyanık nazarlara ne kadar bariz değil mi?
Kur’an’ın “Cihad” emri, “Nüzul-ü İsa” vaadi ve Peygamberimizin (asm) geleceğini müjde ettiği “Hazreti Mehdi’nin” inkârı; aslında Müslümanların kuvveyi maneviyelerini kırmak adına; emperyalizmin egemenliğine hizmet etmekten başka bir şey değildir. Daha açık bir ifade ile din adına Cihadı inkar edenler, Hazreti İsa’nın (as) ahir zamanda yeryüzüne ineceğini muhal görenler, Hazreti Mehdinin geleceğini kabul etmeyenler; asrın lanetlisi FETÖ gibi emperyalizme hizmet eden peygamber düşmanlarıdır. Çünkü bu üç husus; Müslümanların ümit direncini İslam düşmanlarına karşı muhafaza ederek zinde tutar. Mezkur üç hususun inkarı ise Müslümanları ümitsizlik tuzağına atar. Zira bu üç husus aynı zamanda Müslümanların kafire karşı zaferini simgeler.
Allah aşkına daha geçtiğimiz cuma bütün camilerde “üç semavi din” tabiriyle “Tek din İslam’dır” inancının inkâr edilmesi; FETÖ(İZM)’nün kirli ve zehirli oklarından biri değil midir? Demek su uyur düşman uyumaz!..
Bu sebeple Milli Eğitim Bakanlığı müfredatta mezkûr konular doğru ve sağlam kaynaklardan alıntı yaparak ders olarak okutmalı; nesli atiye şu vatanı sapa sağlam ulaştırmanın çareyi yegânesinin geçmişte olduğu gibi bu şekilde bir eğitim ile olduğunun farkına varmalıdır.
Rahle Yayınları’ndan temin ettiğim “Mir’âtü’l-Cihâd” ve “Nüzul-ü İsa” konularını okuyucuya doyurucu ve doğru bilgi ile sunmuş.
Şimdilik “Mir’âtü’l-Cihâd” Kitâbının arka kapağını birlikte okuyalım:
“Eğer cihâd olmasaydı, Beytullah hâlâ Allâh’ın düşmanları olan Ebû Cehl’in haleflerinin elinde olurdu.”
“Eğer cihâd olmasaydı, Bilâl ve İbn-i Mes’ûd gibi Müslümanların mustad’aflarını ezen kâfirlerin büyüklerine zillet inmeyecekti.”
“Eğer cihâd olmasaydı, Allah Resûlü ve ashâbı, yaşayıp büyüdükleri ve çok sevdikleri Ümmü’l-Kurâ denilen Mekke’ye bir daha dönemeyeceklerdi. Zîrâ, o Resûl ve ashâbı, zorla ve zulmen oradan çıkarılmışlardı.”
“Eğer cihâd olmasaydı, Peygamberimizin vefâtından sonra Cezîretü’l-Arab ’a yayılan umûmî riddetin önüne geçilmezdi. Müseyleme-i Kezzâb ve ona mensûb olan ehl-i riddetin kalblerine korku düşüp, zillet ve mağlûbiyyete dûçâr olmazlardı.”
“O zamân için dünyâda meşhur olan Fars ve Rûm devletleri bütün dünyâya hâkim iken, Müslümanların onlarla yapmış olduğu cihâd vâsıtasıyla devletleri kırılmış ve neticede târih sahnesinden silinmişlerdir. Bunun neticesi olarak, İslâm dîni tâ Çin’e, tâ Atlas Okyanusuna kadar yayıldı ve bu yerler îslâmiyyetin hâkimiyyeti altına girdi.”
“Eğer Allah yolunda cihâd olmasaydı, bunlar ve bunların benzerleri olmayacaktı Ehl-i küfür kasemle yemin ederek, ‘Mülkümüz ebediyyete kadar devam edecektir’ diyorlardı. Lâkin, Allah (cc), savaş vâsıtasıyla onların mülklerini zâil etti.”
Tebük’ten Malazgirt’e, Kadisiye’den Kosova’ya, Talas’tan Mohaç’a akıp giden akıncı rûhunun sırrı işte bu eserde…