Darbe ve işgal girişiminin 3. yılında hala FETÖ isimli başında meczup bir adamın olduğu gizli bir örgütün devlete yıllar içinde sızdığı, örgütlendiği ve iktidarı ele geçirmeye çalıştığını konuşuyoruz.
Böylece siyasiler bu terörist yapıya ilk kimin alan açtığını tartışırken birbirlerini suçluyor ve acımasızca birbirlerini yıpratıyorlar. Günümüzde aktif siyaset yapan hangi figürün bu örgütün yönlendirmesiyle hareket ettiği, darbede görev aldığı konusu bütünüyle “kriminal bir iş”. Konumuz bu olmamalı. Çünkü burası savcıları ilgilendiriyor.
Açık olan bir şey var ki, “iktidarda ya da muhalefette olsun; bugünkü hiçbir siyasi partinin FETÖ’yü anlayabilmesi, tedbir alması ya mücadele etmesi” mümkün değildi. Darbeye ilişkin bugüne kadar açılan 289 davadan 265’i sonuçlandı. Bazıları yüzlerce defa olmak üzere iki bin 260 sanık müebbet hapisle cezalandırıldı. Bu kişilerin 91’i general, bin 209’u ise albay, yarbay ya da binbaşı rütbesinde subay.
TSK terfi sistemine göre bir teğmenin general olabilmesi için ortalama 30 yıl gerekiyor. Yani, ülkemizdeki siyasilerin neredeyse hiçbirisi devlet yönetiminde aktif bir rol üstlenmemişken, bu kişiler TSK personeli olmuştu.
Mesela darbenin askeri anlamda 1 numarası olan Akın Öztürk, Harp Okulu’ndan 1973’te mezun olmuştu ve iktidarda 71 muhtırası sebebiyle güçsüz bir koalisyon bulunuyordu. 1. Ana Jet Üs Komutanlığında görevlendirildiğinde 1980 askeri darbecileri iktidardaydı. İsrail’e askeri ateşe olarak gönderildiğinde ise iktidarda 28 Şubat darbecilerinin şekillendirdiği bir hükümet bulunuyordu.
Darbeye aktif olarak katılan generallerin tamamı 1970-1985 yılları arasında Ordu’ya girdiler. Haklarında hiçbir soruşturma açılmadı. Açılanlar derhal kapatıldı. Çünkü ülkemizdeki tüm darbeleri yapan NATO’cular kendi adamlarının sicilleri bozulmadan yükselmeleri için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Cumhurbaşkanımızı öldürmekle görevlendirdikleri Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş hakkında beş defa cemaat bağlantısı sebebiyle soruşturma açılmış; ancak Kuleli’deki komisyon tüm soruşturmalardan kendisini aklamıştı. Sadece onu değil 700 subayı daha. Bilin bakalım iktidarda kim vardı? Darbeci Kenan Evren.
FETÖ’yü ne sağ ne de sol iktidarlar büyüttüler. Kimse diğerini suçlamasın. Çünkü, ülkemizde son 10 yıl öncesine kadar bırakın Batı’nın şekillendirdiği bir örgütle mücadele edebilecek bağımsız bir “sivil” bir iktidarın varlığını; himaye etmek için dahi hükümeti bilgilendirilme lütfunda bulunmaya Batı’nın ihtiyacı yoktu. Siyasilerin bağımsız karar verebilme yönünde ne talebi ne de çabası vardı.
Zaten Batı’nın istediği yönde hareket eden iktidarlar neden müstemlekeci bir kafayı problem etsinlerdi ki? İktidarlar biraz yoldan çıkınca da, tekrarlanan NATO darbeleriyle hizaya getirilmiyor muydu?
Eğer, Cumhurbaşkanımız 2009’da BM kürsüsünden sömürgecilere meydan okumasaydı, örgütün sahibi olanlar harekete geçmeyecek; 17-25, MİT tırları ve nihayet darbe girişimi gerçekleşmeyecekti. Türkiye’nin “milli müdafaa ve bağımsızlık siyaseti” doktrinine geçmesi düşmanlarımızı geri dönülmez bir yola sevk etmeyecek ve hamlelerini açıktan yapmak zorunda kalmayacaklardı.
FETÖ ne “badem bıyıktır”, ne de “pazarcı teyze”. Bunlar mahkeme süreçlerini gözden kaçırmak ve önemsizleştirmek için inceden planlanmış imgelerden başka bir şey değil.
Dikkat edin. Kim bu örgüte hala Fetullahçı terör yerine , “cemaat, yapı, hareket” diyorsa işte onlar ya “ideolojik ya da organik” olarak sömürgecilerin içimizdeki adamıdır. Başında şapkaya yada takkeye; elindeki pipoya ya da tespihe aldanmayın.
Fetullahçı terör, dün 71 muhtırasını veren kimse ya da 1980 darbesini yapan generaller ne ise işte odur. 28 Şubat’taki Batı Çalışma Grubu’dur. 15 Temmuz’da sokağı kan gölüne çeviren canavardır.
Siz onların tiplerine, üsluplarına, hayat düzenlerine bakmayın. Hepsi aynı yerde şekillendiler. Aynı hedefe hizmet ettiler. Aynı örgütün farklı hücrelerine dahil oldular.
Onlar sızmadılar. Ülkeyi 1909’dan beri darbelerle hizaya getirenler tarafından özenle yetiştirildiler.
Ve namluları daima aynı yöne baktı: Millete.