Tartışma adabını bilmiyoruz ve niyetimiz suçu ortadan kaldırmak değil.

Suçlu üzerinden yeni suçlamalarla devam edip duruyoruz. Ama suçtan ziyade o suçlunun çok daha geride kalan etkenleri yok sayıp son dönemi üzerinden değerlendirmeler yapıyoruz.

Belki çok daha geri tarihlerle ilgili eldeki bilgilerin yetersiz veya eksik olması buna bir sebep.

Fakat suçlunun ve suç örgütünün niyetleri üzerinden bir çıkarıma gitmek de kolay değil. Yani “bundan 20 yıl önce niyeti şuydu, 10 yıl önce bu oldu. En son olarak da niyet değiştirip şunu hedefliyor” demek bira spekülatif.

Hiç kuşkusuz bakılacak olan söylemlerin yanı sıra eylemlerdir. O gün için eyleme fırsat bulamamış olan yapı, kendince bir olgunlaşma-olgunlaştırmayı da beklemiş olabilir. Bunlar tamamen faraziye.

Mesele FETÖ olunca kimse üzüm yemek niyetinde değil. Bağcıyı dövmek için bir fırsat ele geçmiş. Aman bu fırsatı kaçırmayayım diye habire aynı bağcıyı dövmenin gayreti gerçeklerin tüm boyutlarıyla ortaya çıkmasını da engelliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sarfettiği sözler üzerinden aynı şeyler tekrar edilip duruyor.

Hukuken bir suç işlenmişse herkes hesabını vermeli. Aradan zaman geçti, zaman aşımı vs. gibi sebeplerden asıl filizlenmesi, hatta semirmesine müsaade eden, göz yuman, hatta teşvik edenlerin adı hiç anılmazken suçun tamamının son dönem iktidarlarına da yüklenmesi yanlıştır.

Üstelik her suçun cezası aynı değildir. Adil olan suç ile cezanın orantılı olmasıdır.

Bir dönem Türkiye’nin gündemine oturan baklava çalan çocuklar davasında olduğu gibi bir tepsi baklava çalan, üstelik reşit olmayan çocuklara istenen/verilen ceza ile toplu katliam yapan bir kişinin cezasının aynı olması da hakkaniyete uygun düşmez.

Belki hiçbir zaman arzu edilen ideal şeyler olmayacak.  Ama olmuyor diye tümden de vazgeçmek de hiç doğru bir tavır değil. En son olarak Adnan Oktar ve ekibine başlatılan operasyonlar da gösteriyor ki bazı konularda hala çok eksiğimiz var.

Bir dönem mafya ve çeteler Türkiye’nin ana gündemiydi. Korkarım ki gerekli tedbirler alınmazsa mafya ve çeteler yeniden hortlamakla kalmaz, Adnan Oktar Suç örgütü ve FETÖ gibi yapılar yeniden neşvünema bulmakta hiç zorlanmaz. Görüldü ki Adnan Oktar Suç Örgütü (ASÖ) olayında da FETÖ ana etkenlerden biri olmuş.

Bu tip yapılar için elde somut suç delilleri olmadığı için harekete geçilememesi bir mazeret olabilir mi?

Çünkü FETÖ ile ilgili yakın döneme kadar elde bir delil yoktu.

En bariz örnek olan 15 Temmuz yaşanmasaydı devletin pek çok kurumundaki aynı zihniyete olanlar ortaya asla çıkmayacaktı. Yani diğer bir deyişle 15 Temmuzu hazırlayan ve planlayanlar kendi sonlarını da getirmiş oldular.

Hukuk “his ve niyet” ile uğraşmaz. “Böyle olduğunu hissediyorum, “Onun niyeti şu” gibi bir şeyin hukukta asla yeri yoktur.

Yapılan en büyük yanlış, bünye/bireyler ve kitleler hasta olduktan sonra tedaviye çalışılmasıdır. Halbuki çare bulunması gereken şey mikrop/hastalıktır.

Gerçi biraz bir alan olacak ama Rahmetli Necmettin Erbakan “Faiz”i bir mikroba benzetir ve derdi ki “Mikroba kızılmaz, çare aranır”. Yani mikrop mikropluğunu bilmez, farkında değildir. Siz onun zararlarını bildiğiniz ölçüde, mikrobu tanıdığınız ölçüde önceden tedbirleri alıp bulaşıp çoğalmasını önleyebilirsiniz aksi takdirde yine Necmettin Erbakan’ın tabiri ile bünye hastalandıktan sonra “pansuman” tedbirlerle işi çözmeye kalkarsınız ama o geçici bir çözümdür ve hastalığı/mikrobu asla izale etmez, tümden ortadan kaldırmaz.

Yani mikroba çare bulunmazsa FETÖ-ASÖ biter ama başkaları doğar. Güzellikler sizinle olsun.