Hatırlanacağı üzere Türkiye, güney sınırlarında ortaya çıkan tehditler nedeniyle ihtiyaç duyduğu hava savunma sistemini uzun müzakerelere rağmen sözde müttefiki ABD’den alamayınca rotayı Rusya’ya çevirmiş ve daha uygun fiyata S 400’leri almıştı.
Bunun üzerine ABD yönetimi, aynı bölgede kullanılması halinde S 400’lerin F 35 uçaklarının frekans bilgilerine erişebileceği ve bunun da F 35’lerin görünmezliğine zarar vereceği gibi gerçekte hiçbir teknik karşılığı olmayan bir bahane uydurarak Türkiye’yi program ortağı olduğu ve yaklaşık 1,5 milyar dolarlık ödeme yaptığı F 35 programından, hukuksuz bir şekilde çıkartmıştı.
Türk Hava Kuvvetleri’nin 5. nesil uçak ihtiyacının karşılanması için ortak olunan proje kapsamında 100 F 35 uçağı tedarik edilmesi ve Milli Muharip Uçak TF-X’in de 2030 itibariyle hizmete girmesiyle 2050’li yıllara kadar bu konuda herhangi bir sorun yaşanmaması planlanmaktaydı. Ancak F 35 projesinden çıkarılmak bu konudaki hesapları bozduğu gibi ABD’nin bize vermediği F 35’leri Yunanistan’a teklif etmesi, Türkiye ile Yunanistan arasındaki hava üstünlüğü mücadelesindeki dengeyi de bozabilecek seviyeye geldi.
Buna bir de Yunanistan’ın Fransa’dan Rafale uçakları da alacak olması ve bizim MMU projesindeki gecikmeler de eklenince, ara dönem için başka formüller bulmak elzem hale geldi. Bu arayışların bir sonucu olarak Türkiye ABD’den 40 adet yeni F 16 Blok 70 ve envanterdeki 80 adet eski versiyon F 16’nın da Blok 70 seviyesine çıkarılması için modernizasyon kiti talep etti.
Bu sayede Türkiye’nin ABD’ye F 35’ler için ödediği 1,5 milyar dolar mahsuplaştırılacak ve alınacak yeni uçaklar ile filodaki eskimiş uçakların modernize edilmesiyle hava üstünlüğünün idamesinde bir zafiyetle karşılaşılmayacaktı.
Ancak yaşanan bölgesel ve küresel gelişmeler bu tedarik işleminin öyle kolay olmayacağını göstermiştir.
Zira, Türkiye’nin F 35 projesinden dışlanmasında da nispeten etkili olan Türkiye karşıtı lobi (Rum, Ermeni ve kısmen de Yahudi lobisi ile Fetöcüler) derhal tezvirata başlayarak Biden yönetimi üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır. Bu konuda kongredeki adamlarından da destek alan bu lobiler, o dönem Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerginliği gerekçe göstererek, Türkiye’ye F 16 satışlarının şartlara bağlanması için girişimlerde bulunmuşlardır.
Hatta bu konuda başarılı da olmuşlar ve kongreye sunulan 2023 savunma bütçesindeki ilgili bölümlere, Türkiye’ye F 16 verilebilmesi için bu uçakların Yunanistan’a karşı kullanılmaması şartı eklenmiştir.
Fakat bu hesap Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sonrası yaşanan gelişmeler sebebiyle kadük kalmıştır. Türkiye’nin stratejik değeri NATO’nun doğu kanadındaki pivot ülke olması hasebiyle artarken, Finlandiya ile İsveç’in de NATO’ya üye olmak istemesi ve başvurunun oy birliğiyle kabul gerektirmesi dikkatlerin Türkiye’ye çevrilmesine yol açmıştır.
28 Haziran 2022’de Madrid’teki NATO zirvesinde, Türkiye-Finlandiya ve İsveç arasında NATO genel sekreterinin de şehadetiyle imzalanan üçlü muhtırada Türkiye, kabul oyu için bazı şartlar öne sürmüş ve bu şartlar muhataplarınca da kabul edilmiştir.
Aradan geçen sürede, özellikle İsveç’in altında imzası olan şartları yerine getirmek konusunda gösterdiği isteksizlik, Türkiye’nin bu konudaki tavrının ve söylemlerinin sertleşmesine yol açmıştır.
Bu durum karşısında boş durmayan Türkiye karşıtı lobi, Yunanistan kozundan sonra Türkiye’ye F 16 satılması için Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliğinin kabul edilmesi şartı konmasını talep etmeye başlamıştır. Öyle ya, madem Türkiye F 16’lara bu kadar ihtiyaç duyuyorsa, kendisinden ne isteniyorsa kabul etmek zorunda, değil mi?
İyi de, sizce burada bir sorun yok mu?
Keza, NATO’ya üye olmak isteyenlerin ve bu ülkelerin mutlaka NATO’ya girmesini arzu edenlerin öncelikle Türkiye’nin taleplerini karşılamaları daha uygun olmaz mı?
Yani Türkiye’nin F 16 alabilmesini koşullara bağlamak gibi absürt bir tavır sergilemek yerine, Türkiye’nin blokajını kaldırması için sadece Finlandiya ve İsveç’in değil, ABD ve diğer Batılı ülkelerin de Türkiye ile aralarında birikmiş meselelerini çözmek için gayret göstermeleri gerekmez mi?
Misal; FETÖ elebaşının iade edilmesi, CAATSA’nın kaldırılması, PYD/YPG’ye verilen desteğin sonlandırılması ve bu bölgede bir terör devleti kurulması planlarından vazgeçilmesi, ekonomik saldırıların sonlandırılması, örtülü silah ambargolarının kaldırılması, F 35’lerin verilmesinin sağlanması, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlarda tarafsız kalınması ve meselenin iki ülke arasında çözümlenmesinin teşvik edilmesi, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımına bölge dışından müdahale edilmemesi, Kıbrıs meselesinin çözümlenmesinde adil davranılması, dondurulan AB’ye üyelik sürecinin yeniden canlandırılması ve Türkiye’nin iç siyasetine müdahale edilmemesi gibi başlıklarda Türkiye’nin isteklerinin karşılanması daha uygun bir seçenek değil midir?
Nihayetinde, el öyle değil böyle yükseltilir vesselam.