Allah’ın izni keremiyle 16 Nisan tarihinde sandıkta “Evet” diyen bir nesil, aslında Büyük Türkiye yolculuğunu sırtlanan kahraman bir ecdat olarak tarihe yazılacak.
Halktan aldığı yetkiyi tam manasıyla kullanan seçilmiş bir lider etrafında kenetlenmiş Büyük Türkiye ihtimali bazılarını çok korkutuyor. Bu korkuyla türlü yalanlar, olmadık uydurmalarla “Belki bu yürüyüşü biraz da geciktiririz” diyerek son bir umutla saldırıya geçiyorlar.
Yeni sistemle halkın seçtiği vekiller ve Cumhurbaşkanı’ndan başka herkesin yetkisi tarihin çöplüğüne gömülüyor. Tam olarak ne iş yaptığı belli olmayan vekiller, “sadece el kaldıran” değil, devletine hizmet için kanun yapan ve cumhurbaşkanını denetleyen tam yetkili temsilciler olacak artık. Çalışmak zorundalar artık, iş yapmak zorundalar. Seçimler yaklaşınca başbakanın, cumhurbaşkanının telefonuna çıkmayan, yetkiyi kimden aldığı meçhul bürokratlar tarih oluyorlar artık. Yok öyle yağma, onlar da çalışacak artık…
En ufak bir iş için bile halkın seçtiği liderlere ayak bağı hantal bürokrasi tarih oluyor artık. 90 senedir belki binlerce konuda olan bürokratik oligarşinin bu memleketin sırtında ne büyük kambur olduğuna sadece nükleer santral meselesine bakarak bile görebiliriz.
Türkiye, 1951’den beri nükleer santral yapmaya çalışıyor. Halk siyasetçileri seçiyor, yetki veriyor, “Hadi yapın” diyor ama ne hikmetse siyasetçiler bir türlü yapamıyorlar. “Nükleer iyidir, kötüdür” tartışması değil bu, bürokratlar ne hakla ne yetkiyle halkın seçtiği siyasetçinin kararlarına engel olabiliyor meselesidir. 1969 ve 1971’de kendini devlet yerine koyan gizli bir el bütün çalışmaları engellemiş. 1977’de uluslararası ihaleye çıkılmış, bu da engellenmiş. 1983 yılında yine hızla bir teşebbüs edilmiş yine engellenmiş. 1951 yılından bugüne gelene kadar onlarca kez yetkiyi kimden aldığı belli olmayan odaklar iptal edip engel oldu. Ne bu şimdi? Vesayet değil mi? Yetkiyi halktan alan hükümete engel olmak değil mi? Bunun adı, Türkiye’ye ayak bağı olmak değil mi? Bu memlekete ihanet edip memleketi aşağı çekmek değil mi?
Asıl soru “Bunu nasıl yapabiliyorlardı” sorusudur. İşte bu tuhaf, karışık her tarafına türlü türlü vesayetlerin sızdığı sistem sayesinde yapabiliyorlardı. Her konuda devreye girip devleti yavaşlatıyor; devletin işini gücünü aksatıyor ve sonunda inanırsanız “Hâkimiyet milletindir” diyorlardı.
16 Nisan’da inşallah en başta bu çatlaklarında yüzyıllık vesayetlerin barındığı sistem tarih olacak ve millet devletin sahibi olacak. Allah izin verirse bugünden itibaren “Neden evet” dediğimizi madde madde, izaha muhtaç boşluklar bırakmadan açıklayacağız…