Eşcinsellik denilen sapkınlığın ve bunu doğal gösterme çabasının; toplumu büyük bir çöküşe götürdüğünü artık fark etmek gerekiyor. Aile yapısına ve dolayısıyla topluma büyük bir darbe vuran sapkınlıkla ilgili, geçtiğimiz günlerde başımdan geçen bir hadiseyi ve şahsıma düşündürdüklerini aktarmak istiyorum.

Çocuk ve genç psikiyatrisiyle ilgili bir merkezin açılışına davet edilmiştim. Merkezi işleten dostlarla, hastaların genel durumunu konuşma fırsatı da buldum. Anlatılanları duyunca, sıkıldım, ürperdim ve resmen titredim. Çünkü müracaat edenlerin çoğunluğunu, eşcinsellik illetine müptela olmuş çocuk ve gençlerin oluşturduğunu öğrendim. Bu hasta çocukların ebeveynleri yıkılmış durumdaydı. Bütün birikimlerini, canlarından çok sevdikleri evlatlarını kurtarmak için sarf ediyorlardı. Anneler-babalar kan ağlıyor, bu merkezlerin çocuklarını kurtarma ümidiyle teselli buluyorlardı. Hastalar ise 18 yaşını doldurmak için gün sayıyor, anne-babalarını terk edecekleri günü bekliyorlardı. Çünkü onlara, LGBT denilen sapık grubun üye ve destekçileri, yaşadıklarının gayet doğal bir şey olduğunu, özgür bir şekilde yaşamaları gerektiğini empoze ediyorlardı.

Zihnim bu ahval ve şeraitle meşgulken, sözde medeniyetin (!) tuzağına düşen bir kısım gençlere denk geldim. Emri bil ma’ruf hassasiyetiyle gençlere nasihat ederek düştükleri bu iğrenç durumu fark ettirmek istedim. Konu mezkûr meseleye gelmişti. Gençlerden biri, eşcinselliği tasvip etmediğini, bununla birlikte eşcinsel kişilere de yaşam hakkı tanınmasının lazım geldiğini söylüyordu. Dolayısıyla eşcinselliğin, hormonal bazı rahatsızlıklardan oluşan, bir duygu bozukluğu olduğuna vurgu yapıyordu. Düşünsenize konuşmaya hayâ ettiğimiz toplumsal bu handikabın, bilinçsiz müdafileri ortaya çıkmış ve gayet normal bir olayı anlatır gibi ahkâm kesiyordu. Vay halimize...

Bu durum, insaniyetin yavaş yavaş sukût ettiğinin ve hayvaniyetten daha aşağı bir derekeye düştüğünün alameti değil mi? Hangi hayvan kendi cinsindeki bir hayvanla ilişkiye giriyor? İşte evvela insana verilen aklın bunu idrak etmesi gerekiyor. Belki o zaman bu rezaletten kurtulabilirler.

İnsanın bedenini idare eden üç kuvvet vardır. Bunlar şehevi, akli ve gadabi duygulardır. Kaldı ki aklın vahyin terbiyesiyle, şehevi ve gadabi duygulara koyduğu sınır inkâr edilirse; o zaman hırsızlık ve cinayet gibi toplum hayatını tehdit eden bu gibi ahlaksızlıkları da meşrulaştırmak lazım gelir. Demek livata ve eşcinsellik; Kur’an’a karşı asam kalmış aklın, şehevi ve gadabi kuvveler karşısındaki çaresizliğidir. Fete'emmel!

Bakınız, ezeli ve ebedi nizamnamemiz olan Kur’an, bu hususta ne diyor:

Lût’u da hatırla! O kavmine, “Göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapacak mısınız? Gerçekten siz kadınları bırakıp da, şehvetle erkeklere mi yöneliyorsunuz? Doğrusu siz değerleri bilmeyen bir topluluksunuz” demişti.

Fakat kavminin cevabı, “Lût ailesini ülkenizden çıkarın; kuşkusuz onlar (ahlâkça) temizlik taslayan kimselermiş!” demekten ibaret oldu.

Bunun üzerine onu ve karısı dışında kalan ailesini kurtardık. Karısının geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

Onların üzerine müthiş bir yağmur indirdik; önceden uyarılmış olanların yağmuru ne korkunç oldu! (Neml Suresi - 54-58)

Eğer toplum hayatını bir insana benzetirsek, fıtrata ve yaratılışa muhalif olan eşcinsellik, insan vücudunda kangren olmuş bir el gibidir. Malumdur ki; el kesilmezse kol gider. İşte insan neslinin devamını tehdit eden bu pis eli kesecek merci, devlettir. Devletin ise bu vazifeyi yerine getirmesi, acilen elzemdir! Zira bu girdap, değil Âlem-i İslam’ı; belki âlem-i insaniyeti dahi tehdit ediyor. Çünkü bu fecaat karşısında toplumların temel yapı taşı hükmünde olan aile hayatı yok oluyor.

Selam ve dua ile…
Fiemanillah…