Hepimiz ölecek yaştayız. O gün gelecek ve canımızı sahibine teslim edeceğiz. O vakte kadar yapıp ettiklerimizle hesap vereceğiz. Ne söylediğimiz kadar nerelerde sustuğumuz da bu hesabın bir parçası olacak. “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz.” ayeti bu gerçeğin açık bir ifadesidir.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki tüm şer odakları toplanmış hakikatin yanında saf tutanlara alabilesiye saldırıyor. Bu kin ve nefretlerinin temelinde karşısındakine tahammülsüzlük, kibir ve cehalet yatıyor. Sebebi her ne olursa olsun bu saldırılar karşısında safları sık tutmak, tek vücut olup birbirimizi kollamakla mükellefiz. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla kenarda durup olanı biteni seyretmekle yetinen herkes bu zulmün, haksızlıkların bir parçası haline gelir. “Emr-i bil maruf nehy-i anil-münker” emri gereği yapabiliyorsak elimizle, yoksa dilimizle, o da olmazsa buğz ederek tavrımızı/tarafımızı belli etmek bizim mümin olduğumuzu işaret edecektir. “Buğz” ederek tavır almak ise imanın en zayıf hali olarak tasvir edilmiştir.
Seçim sonrasında adeta ipini koparmışçasına depremzede kardeşlerimize, muhacir kardeşlerimize ve oy veren milletimize saldıranların halini görüyorsunuz. Sosyal medya üzerinden başlayan bu linç kampanyası bazı şehirlerimizde fiili saldırıya dönüştü. Sırf başında takke var diye hiçbir suçu günahı olmayan kardeşlerimize ağza alınmayacak hakaretler yapıldı, saldırılar düzenlendi. Müminlere düşen vazife bu tür zamanlarda sessiz kalmamak ve aşırıya kaçmadan saldırılara seyirci kalmamaktır. Sosyal medyada depremzede kardeşlerimize yapılan hakaretleri gördüğümüz anda “ben böyle düşünmüyorum” diyerek de olsa tepkimizi iletmekle mükellefiz. Sessiz kaldığımız her durum karşıdaki azgın kitlenin güçlenmesine vesile olacaktır.
Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda şöyle buyuruyor: "İsrailoğullarına giren ilk noksanlık şuydu: Adamın biri, günah işlemekte olan birisine rastladığında ona: Ey adam, Allah'tan sakın ve yapmakta olduğun kötü işi bırak. Bu sana helal değildir, derdi. Ertesi gün tekrar o adama aynı haldeyken rastladığında, onun bu durumu, kendisiyle beraber yiyip içmesine ve oturmasına engel olmazdı. Onlar böyle yapınca, Cenab-ı Allah kalplerini birbirlerininkine vurdu… Hayır, Allah'a and olsun ki sizler mutlaka iyiliği emredecek, kötülükten sakındıracaksınız. Sonra da zalimin elinden tutacak, onu Hakk’a meylettireceksiniz. Ya da böyle yapmadığınız takdirde Cenab-ı Allah kalplerinizi birbirinizinkine vuracak (benzetecek) sonra da onlara lanet ettiği gibi, size de lanet edecektir." (Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, 2/93-95)
Cemil Meriç’in dediği gibi “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık, namussuzluktur.” Eğer ki otobüste, minibüste, metroda veya sokakta bir kardeşimize inancından ötürü saldıranlar varsa “bana ne” diyerek yanından geçip gidemeyiz. En azından olayı suhulete kavuşturmak için müdahale etmek zorundayız. Görüşü, inancı ne olursa olsun saldırıya uğrayan mazlumların yanında durmak zorundayız.
Vitir namazı kılarken okuduğu duada bir mümin Allahutaala’ya şöyle dua eder: “Allah’ım, sana güveniyoruz, seni en mükemmel şekilde övüyoruz, sana şükrediyor, nankörlük etmiyoruz. Sana karşı günah işleyenleri terk ediyor ve onlardan uzaklaşıyoruz!” Bir Müslüman yönetilenler kadar yöneticilerin de düzgün olması için Allah’a dua eder. Allah samimi duaları kabul buyurur. "Allah’ım bize merhamet etmeyenleri bize musallat kılma!” Nitekim Peygamberimizin (sav) buyurduğu gibi "Nasıl yaşıyorsanız öyle yönetilirsiniz."
Mümin, toplum ve onun durumu konusunda iyimser olur. Bunun için de elinden geleni yapar. Hepsinden önemlisi ahlakıyla, davranışlarıyla örnek olur. Geleceğin hayırlara vesile olacağını düşünür. Din bâkidir, diye inanır. Din düşmanları ne kadar çok, ne kadar zalim ve gaddar olurlarsa olsunlar zorbalıkla dini yok edemezler. Çünkü dinin sahibi ve koruyucusu Hak Teâlâ’dır. Mümin en kötü şartlarda bile Allah’tan ümit kesmez, karamsarlığa düşmez. Kötülük gördüğü yerde sesiz kalmaz, bunu izale etmek için elinden geleni yapar. Mehmed Akif ne güzel söylemiş:
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Ecel gelip kapıya dayanmadan Hakk’ın rızasını kazanmak için ne gerekiyorsa yapalım. Buna memleketimizin ve ümmetin haline bigâne kalmamak da dâhildir. Rabb’im cümlemizi imtihanını hakkıyla veren kullarından eylesin.