Nereyi vuruyor ittifakın öncü birlikleri? Özgüvenimizi! Öyleyse şimdinin en mübarek cephesi, en sıcak mevzisi orasıdır ve elimizde ne geçerse alıp cepheye koşacağız demektir.
Gazeteciler, tiyatrocular, televizyon şöhretlileri, sesi çok çıkanlar, kadehli papyonlu kim varsa özgüvene saldırıyorlar. Demek ki özgüven bizim zayıf karnımız. Demek ki o tepeyi işgal etmeden ilerleyemeyecekler Anadolu’da. Demek ki, düşmanın gözünü diktiği bu tepeyi müdafaa ve muhafaza edeceğiz.
Özgüvene saldıran düşman kuvvetlerinin askeri manevra kabiliyetleri tanıyalım ve zırhlarımızı güncelleyelim.
İlk kullandıkları merminin adı: “Ona gelene kadar”
Bir plan yaparak deneyebilirsiniz diyeceğim ama plan gerçeğe yakın olduğu için bir mermiyle kalmazlar bombardıman saldırısına başlarlar. Daha hafif başlayın, bir hayal kurun ya da bir dua edin herhangi bir konuda “inşaallah iyi olsun” deyin mesela. “Ona gelene kadar” diye lafa başlayacak ve başka bir derdi ortaya atacaklar.
Akılı tahta lazım okullara.
Ona gelene kadar önce öğrencileri teknolojiyle tanıştırmak lazım.
Tablet dağıtalım öğrencilere.
Ona gelene kadar önce kullanmayı öğretmek lazım öğrencilere.
Okullarda ek ders yapalım.
Ona gelene kadar…
Bunun sonu yok. Her iyi niyet için ona gelene kadar diye başlayan sanki iyi niyetliymiş de aklı sıra öncelik sıralaması yapmış numarasıyla saldırırlar.
“Ona gelene kadar” saldırısını savurmanın işe yarayan yollarından biri şu: “Haklısın! Bence sen öyle yapmalısın” deyip sözde dertlendiği her ne ise onu kendi saldırında boğmak.
Bu arada biz dert ortaya atılanla da dertleneceğiz. Dert olumsuz bir şey değildir. Dert bizim duamızdır ve derde dair söylediklerimizi ekerek yaşar, bizden öncekilerin ektiğini biçerek de yaşlanırız. Ne ekersek onu biçmiyoruz yani, ekilmiş olanı biçiyoruz. Dedelerimiz neyle dertlendiyse onun bereketi var üzerimizde.
Bir diğer sert saldırılardan biri de, geleceğe dair konuşmaktan nefret etmeleri. Gelecekten nefret ettikleri için geçmişten nefret ediyorlar. Tarihsel bağlamından koparılmış gelecek tasavvuru imkânsızdır. Tam da bu sebeple tezvirat ve iftira dolu zırvaları tarih diye dayatıyorlar. Çünkü uydurma bir tarih zekamıza zarar vermez ama aklımızı kullanılmaz hale getirebilir.
“Akıl aslen ahlakla eş değerdir” meselesi için İhya-u Ulumiddin’i işaret ediyor ve bu mübarek cephede kalarak özgüven nöbetine devam edeceğimizi ilan ediyorum.