"Almanlar, ailelerimizi yok etti, siz umutlarımızı yok etmeyin!"
Böyle yazıyordu 1947 yılında zulümden kaçarak Filistin’e sığınan Yahudilerin geldikleri gemiye astıkları pankartta…
Bugün, bebeklere varıncaya kadar acımasızca katleden Siyonist zalimlerin dedeleri, yalvararak ve uğradıkları zulmü gerekçe göstererek merhamet dileniyorlardı.
Bir Siyonizm projesi olarak daha 1904-1914 yılları arasında 40 bin Yahudi Filistin topraklarına yerleştirilmişti.
Maksat Yahudilere bir vatan ihdas etmekti.
İkinci dünya savaşının ardından Batı, Nazi zulmünü de fırsat telakki ederek Siyonistlerin bu kadim emelini tatbike başladı.
Esasen bu bir İngiliz projesiydi ve Amerika’nın da çok kuvvetli desteği ile maksada ulaşmak hiç de zor olmadı.
Bu kısa yazıda tarihî ayrıntılara girip meseleyi etraflıca ele almanın mümkün olmadığını elbette biliyorum lakin meselenin vardığı noktayı anlayabilmek için nasıl başladığını özet olarak da olsa bilmek zaruri…
Sığınma ile başlayan ve adım adım işgale doğru giden bu operasyon, Arap devletlerinin basiretsiz tutumları ve beceriksizlikleri vesilesiyle de bugünkü topyekûn imha noktasına ulaştı.
Hamas’ın başlattığı ‘Aksa Tufanı’ harekâtı on yılların İsrail zulmü olgusunu tekrar dünya gündeminin birinci maddesi hâline getirdi.
Anılan harekât akabinde ise İsrail, uzun zamandan beridir beklediği fırsatı bulmuşçasına artık rahatlıkla ‘soykırım’ diyebileceğimiz saldırılar silsilesini başlattı.
Başta Amerika olmak üzere tüm Batı ülkeleri, basını da yanlarına alarak İsrail’in zulmüne destek çıkmakla birlikte, yapılan zulümleri perdelemek maksadıyla psikolojik bir saldırıya giriştiler.
Savaşın bu psikolojik yönü, hiç şüphesiz ki ülkemizde de olumsuz anlamda yansıma buldu ve tüm zulümlerine rağmen İsrail’e destek açıklamaları yapıldı.
İsrail’i destekleyenler bununla yetinmeyip Filistinlileri de ‘sivillere saldırdılar’ iddiasıyla suçlamaktan geri durmadılar.
Sivillere yönelik saldırıları hangi gerekçeyle olursa olsun en başından reddettiğimizi kayıt altına alarak şu soruyu sormayı vicdani bir zaruret addediyorum:
Filistinlilerin saldırdığı iddia olunan sivillerin orada ne işleri vardı?
Evet, cevaplanması gereken soru budur!
Filistin halkını katlederek zorla el konulan topraklarına, silahlandırılarak yerleştirilen kimselerin sivil sayılması, akla tamamen aykırı olmakla birlikte vicdana ve insafa sığar bir şey de değildir!
Daha dün, silahlandırılan bu sözde sivillerin saldırısıyla bir köy halkının topyekûn katledildiğini hatırlarsak eğer ne demek istediğimiz de daha iyi anlaşılacaktır sanırım.
Evet, İsrail’de başka bir nedenden ötürü de neredeyse ‘sivil’ yoktur!
Zira İsrail’de, 18 yaşından itibaren kadınlı erkekli herkes gerek muvazzaf ve gerekse yedek olarak askerdir!
Bütün bu gerçekler ortada iken anılan argümanla İsrail’i mazur, Filistinlileri mücrim gösterenler; açık söylemek gerekirse insaftan, vicdandan ve insaniyetten nasip almamış bedhahlardır.
Filistin’de mazlumlar ve masumlar, bebeklere varıncaya kadar katledilirken, bu zulme sessiz kalmanın da ötesinde destek verenlerin, bu zalimlerden zerre kadar farkı yoktur.
Tarih, bu insaniyetten yoksun güruhu da not ediyor elbette…