AK Parti’li yerel yöneticilerin tamamını aynı kefeye koymak istemem. Elbette yazıya konu olan sıkıntıların yaşanmadığı yerel yönetimler var ! Yok değil. Fakat maalesef sorun konuyu “genelleyecek” kadar derinleşti. “Belediye başkanları” demek yerine “bazı belediye başkanları” demek için can atıyorum ama üzülerek ifade etmeliyim ki artık “kahir ekseriyetten” bahsediyoruz. İstisnalar hakikaten istisna durumundalar.

1989 Mart’ında yapılan yerel seçimlerde Refah Partisi 5 şehrin belediye başkanlıklarını kazanmıştı: Kahramanmaraş, Sivas, Şanlıurfa, Van ve Konya . Bu beş şehrin belediye reisleri devraldıkları kokuşmuş anlayışı yıktılar ve şehirlerinde bir hizmet destanı yazdılar. Yolsuzluklar sona erdi, istismar sona erdi ve bu beş şehir 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi’ne %19 oy ve İstanbul, Ankara başta olmak üzere 6 büyükşehir ve çok sayıda il, ilçe belediye başkanlığını kazandırdı. Aralarında İstanbul ve Ankara gibi şehirler olmayan sadece beş şehirden yayılan bereket, halk nezdinde makes buldu. Sadece beş şehrin hizmet yaklaşımı ve anlayışı Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderin doğuşuna öncülük etti. 94 seçimlerinde görevi devralan “Refah Belediyeleri”; 1995’te genel seçimde Refah Partisi’nin birinci parti olmasını sağlayan en önemli etkendi.

Herkes bilir ki yerel siyaset, genel siyasetin önünü açan en önemli etkenlerden biridir. Genel siyasetin dokunamadığı vatandaşa yerel siyaset asfaltla, doğal gazla, mahallede, evinin önünde, sokağının başında detaylarla dokunur. Yerel siyaset, genel siyasetin mücessem halidir. Refah Partili belediyelerin dillere destan başarıları Tayyip Erdoğan’ı siyaset sahnesine soktu. Tayyip Erdoğan İstanbul’da gerçekleştirdiği olağanüstü başarı sonucunda halkın teveccühünü kazandı. Ve partisi %30’un üzerinde oy alarak iktidar oldu.

2002 yılında %34 oy ile tek başına iktidar olan Ak Parti, paralelinde yerel siyasette de büyük başarı kazandı. Hizmet yayıldı, merkezi hükümetin belediyelerin önüne açtığı hizmet vizyonu yerel yönetimlerde de yadsınamaz başarıların ardı ardına gelmesine sebep oldu. Merkezi hükümetin dev yatırımları tüm belediyelerin önünü açtı. Özellikle ilk beş yılda merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin müthiş uyumuyla efsane denebilecek bir dönem yaşandı.

Yazının bundan sonrasında konu edeceğim yerel yöneticiler, belediyeler ve teşkilatların tamamını aynı kefeye koymak istemem. Elbette bu yazıya konu olan sıkıntıların yaşanmadığı yerel yönetimler vardır. Fakat maalesef sorun konuyu “genelleyecek” kadar derinleşti. “Belediye başkanları” demek yerine “bazı belediye başkanları” demek için can atıyorum ama üzülerek ifade etmeliyim ki artık “kahir ekseriyetten” bahsediyoruz. İstisnalar hakikaten istisna durumdalar. İstanbul ve Ankara mesela. Vitrinde olmalarının da yüklediği ağır yüke rağmen bu yazının konusu olamayacak kadar iyiler bence.

2007 seçimlerindeki %47 oy, yerel yönetimleri ağır bir rehavete dolayısıyla da büyük bir kirlenme sürecine soktu. Halka hizmet düsturunu benimseyen gece gündüz çalışan başkanların yerini belediye başkanlığını bir kariyer gibi gören başkanlar aldı. Belediye başkanı olmak bir sonraki seçimde milletvekili olmanın ön şartı gibi kabul ediliyor. Halkın öncelikleri unutuldu; makyaj siyaseti yapılmaya başlandı. Merkezi yönetim dev gibi düşmanlarla boğuşurken, bu boğuşmanın hükümet lehine dönüşmesinden başka bir başarı kriteri koymadı yerel siyasetçiler önlerine.

Tayyip Erdoğan ve ekibi, çalışacak, didinecek, gezecek, anlatacak, büyük projeler gerçekleştirecek, öte taraftan türlü çeşitli düşmanla, hainle savaşacak; yerel yöneticiler de kuyruğa girip bir an önce milletvekili olmak için gün sayacaklar. Böyle bir şey olur mu ! Bir de üstelik belediye başkanlarının milletvekili olması için canla başla çalışan, kulis yapan il başkanları da kendilerini belediye başkanlığına hazırlayıp, Tayyip Erdoğan’ın bir başka düşmanı daha alt etmesini heyecanla izleyip sıranın kendisine gelmesini bekleyecek. “1994’ün halka hizmet şuuru” nerede? Yok.

Oysa şehirlerinde ilçelerinde işleri düzgün yapılmayan, akraba kadrolaşmalarından bezmiş, makyaj projelere milyonlar akıtıldığını görerek belediyesine diş bileyen halk, AK Parti’ye; Tayyip Erdoğan’ı, Davutoğlu’nu çok sevdiği için her yerel seçimde “kerhen” destek vermeye devam ediyor. Eğer son yerel seçimler 17/25 Aralık atmosferinde gerçekleşmemiş olsaydı AK Parti bu kadar oy alamazdı. Tüm belediye başkanları bilsin ki, kendilerini başkan yaptıran oylar aslında kendilerine değil, Ak Parti ve Tayyip Erdoğan’a verilen oylardır. Hatta daha ötesi, o dönemin atmosferini göz önünde bulundurarak söylüyorum, son yerel seçimde mesele belediyecilikten çıkıp “bir memleket meselesine, bir vatan müdafaasına” dönüşmemiş olsaydı 30 Mart seçimleri AK Parti için büyük bir hüsran olurdu.

Şimdi ibre tersine döndü. Merkezi yönetimin inisiyatif alan, dev hizmetler gerçekleştiren, Türkiye’nin ufkunu açan politikaları; bu politikalar sayesinde seçilebilmiş belediye başkanları tarafından acımasızca harcanıyor. Herkesin kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Ak Partililiği bir kariyer olarak gören il başkanları, ‘seçilebilecek sıradan aday olmak’ dışında hayali kalmamış tembel teşkilat mensupları, imar planlarıyla kafayı bozmuş belediye meclis üyeleri, oturdukları koltuğu bir sıçrama tahtası gibi gören belediye başkanları kendilerini acilen toparlamaları lazım. Bu nasıl bir rahatlıktır? Bindikleri arabalardan, oturdukları evlere, gezdikleri yerlerden, işe alıp işten çıkardıklarına kadar her türlü detay önemli. Tüm belediye başkanları Ankara kulislerinde cirit atmaktan şehirlerinin sokağını unutmuş vaziyette. Nasıl bir şımarıklıktır bu? Böyle bir şey olur mu?

Tayyip Erdoğan, sadece bu ülkenin lideri olarak anlam ifade etmez; onun adı tüm dünya mazlumları için bir çıkış noktasının adıdır diye bas bas bağıralım; Davutoğlu’nun yönetim anlayışı bu ülkenin ve bu ülkeye bel bağlamış tüm coğrafyaların umut ışığıdır diye kendimizi yırtalım; falanca ilçenin belediye başkanının akıl almaz hataları yüzünden AK Parti oy kaybetsin; akraba kadrolaşması sebebiyle insanlar oy verirken çekinir vaziyete gelsinler; makyaj projelerle Ankara’nın gözünü boyama faaliyetleri halkın tepkisini çeksin. Olacak iş mi? Ankara bir de sizinle mi uğraşsın kardeşim? Herkes ilçesinin kralı olmuş, şehrinin imparatoru olmuş; AK Parti’den seçilmiş bir belediye başkanı olmanın kendilerine her tür yetkiyi verdiğini filan zannediyorlar.

1989’da ve 1994’te belediyelerin müthiş hizmetleriyle yükselen hareket; şimdi bazı (bazı diyoruz ama evet, maalesef çoğu) belediyelerin izan ve insaftan nasibini almamış uygulamaları sebebiyle oy kaybediyor. İnsanlar, Tayyip Erdoğan’ı ve Davutoğlu’nu çok seviyorlar diye; onlar vatan savunması yapıyorlar diye yerel yöneticilere bir yere kadar katlanır. Önüne gelen ilk sandıkta doğrudan alakası olmasa bile ilçesinin, ilinin yöneticisini cezalandırmak için Ak Parti ile bağını keser. Kendinize çeki düzen vermek için daha neyi bekliyorsunuz?