Bugün, hazır gündemdeyken hep birlikte, doğalgaz ve elektrik konulu sıkıntılarımızın detaylarını ve kök sebeplerini anlamaya çalışalım istiyorum.
Rakamları 2021 yılını baz alarak paylaşırsak, doğalgaz da %99 dışa bağımlı olan ülkemizin ithal ettiği doğalgazın %45’inden fazlası Rusya’dan gelmiş durumda. Rusya’yı %17 ile İran ve %15 ile Azerbaycan takip ediyor.
Ülkemizdeki elektrik üretiminin %33’ünün doğalgaza bağlı olduğunu ve bu payla üretilen elektriğin toplam elektrik üretiminin %30'u olduğunu düşündüğümüzde ilerleyen aylarda işlerin daha da zorlaşacağını sırf bu verilerle bile söylemek mümkün.
Yani elektrikteki fiyat artışlarının kök nedeni Batı ile Rusya arasındaki savaşta en önemli koz haline gelen doğalgaz... Geçen yıl bu zamana göre doğalgazın fiyatı hemen hemen 4 kat artmış durumda.
Fiyatlar ülkemizde ise yaklaşık 2 kat arttı. Sebebi sübvansiyonlar... Geçen yıl yapılan doğalgaz (80 milyar) ve elektrik (20 milyar) sübvansiyonun toplamı 100 milyar TL olarak gerçekleşti. Yani ödediğimiz faturalar içinde doğalgazda %75'lik elektrikteyse %50'lik bir destekleme söz konusuydu. Bu senede sübvansiyonlar devam ediyor.
Tüm bunlar göz önünde bulundurularak hazırlanacak bir stratejik planda, ilk hedefimizin savaş nedeniyle iyice kutuplaşan dünyada adeta bir süper silaha dönüşen doğalgazın elektrik üretimindeki payının azaltılması olması gerekiyor.
Bu hedefi merkeze koyarak alternatif kaynakları ele alalım ve onlar açısından durumumuzu değerlendirelim.
Ülkemizde elektrik üretiminde kullanılan diğer kaynaklar ve oranları şu şekilde sıralanıyor: %31 ithal kömür ve linyit, hidroelektrik %17, güneş, rüzgar ve jeotermal %16…
Yani petrol, kömür ve doğalgaz grubundan oluşan fosil yakıtlarla oluşturulan üretim %64 civarındayken hidroelektrik, güneş, rüzgar ve jeotermal kaynaklı yenilenebilir enerjilerden %33’lerde seyrediyor.
Türkiye özellikle son 10 yılda rüzgar alanında kapasitesini 10 kat artırmayı başarmış, Avrupa’da ilk 5’e girmiş durumda.
2021'de rüzgar enerjisi projelerine yaklaşık 1 milyar euroluk yatırım gerçekleştirildi ve AB üyeleri arasında bu alanda en fazla yatırım yapan ikinci ülke olduk.
Hakkaniyetle şunu söylemek gerekir ki rüzgar enerjisi tarafından Türkiye’nin karnesi gayet iyi.
Diğer yandan rüzgâr enerjisini birkaç puan geriden takip eden güneş enerjisinden üretim ülkemiz için çok daha önemli. Güneş ışığından dünyaya ulaşan 1 dakikalık enerjinin aslen dünyanın 1 yıllık tüm enerji kullanımdan daha fazla bir potansiyele sahip olduğu düşünüldüğünde meseleyi daha iyi anlamak mümkün.
Güneş enerjisi santrali kurulu güç listesi açısından incelendiğinde Çin, ABD, Japonya, Almanya ve Hindistan’ın ilk 5'i oluşturuyor. Türkiye ise 15. sırada.
Kişi başına düşen kurulu güç açısından incelediğimizdeyse ilk 5'te Avusturalya, Almanya, Hollanda, Japonya ve Belçika çıkıyor. Türkiye bu listede ise 35. sırada.
Sanayinin artan talebiyle birlikte nüfus artış oranımız düşünüldüğünde, müthiş güneşlenme potansiyelimize rağmen “Çok şükür, iyiyiz” deme şansımız yok. Hızla yatırımlara devam etmeli ve bunun için gereken destek ve düzenlemelere ilişkin çalışmaları tamamlamalıyız.
Gerek bu yatırımların hızla devam etmesi gerekse denizlerimizde keşfedilen doğalgaz rezervlerinin kullanılır hale gelmesiyle, uzun vadede Türkiye'nin yıllardır boğuştuğu enerji problemlerinde ciddi rahatlamaların ortaya çıkması muhtemel.
Kısa vadede ise Ukrayna'dan yükselen Yeni Berlin Duvarı Ekonomisi'nin en ölümcül silahı doğalgaz olacak gibi duruyor. Dolayısıyla elektrik üretimimizde doğalgazın payının azaltılması için tüm gücümüzle yenilebilir enerji yatırımlarına devam etmeliyiz...