Tarihi, kültürel mirasları ve sahip olduğu potansiyelleriyle sadece Türkiye’nin değil coğrafyanın da önemli bir merkezi olan kadim şehir Diyarbakır, “terör haberlerinin” gölgesinden çıkıp o pırıl pırıl yüzünü yeniden gösterebilmek için çareler arıyor. Esnafından gencine, çiftçisinden işadamına kadar bütün Diyarbakır binlerce yıllık kadim itibarını ifade etmek için kolları sıvamış durumda.

Bir yıla yakın süre içinde Diyarbakır bir eşikten geçti. Belki onlarca yılda ancak ortaya çıkabilecek bir haletiruhiye şehrin her yerine sirayet etmiş durumda. PKK’dan, HDP’den, siyasi ayak oyunlarından, kandan, çocukların ölmesinden bıkmışlar ve çok kesin ve keskin bir geri adım atmışlar. İşte bu ruh hali için Diyarbakır’ın ileri gelenleri diyor ki: “Bu bir lütuftur, bu hal bir fırsattır.”

DİYARBAKIR İÇİN NE YAPABİLİRİZ?

Şehirde her köşede “Diyarbakır için ne yapabiliriz” diye konuşuluyor. Bekledikleri destek bütün Türkiye’nin bu yeni adıma katılması. Hiçbir şey gelmiyorsa elimizden sadece iyi niyetle “İnşallah” desek yeter.

Dicle Üniversitesi’nde sempozyumlar, paneller düzenleniyor. Konusu: Diyarbakır için ne yapabiliriz?

Esnaf, işadamları evinden işinden vakit ayırıp bir araya geliyorlar: Konusu: Diyarbakır için ne yapabiliriz?

Âlimler, mollalar, hocalar işi gücü bırakıp bir araya geliyorlar. Konusu: Diyarbakır için ne yapabiliriz?

Sözün özü hayırlı bir hava esiyor Diyarbakır’da. İlk iş olarak Diyarbakır’a gitmemiz lazım. STK’lar, gazeteciler, başka illerin milletvekilleri, üniversite hocaları, imamlar, turizm acenteleri derken derdi memleket olan kim varsa kalkıp Diyarbakır’a gitmeli. Öyle şaşalı organizasyonlara gerek yok, toplanmaya gerek yok, plan yapmaya gerek yok, randevu almaya gerek yok. Vaktini ve uçak biletini ayarlayan atlasın gitsin. Diyarbakır konusunda önümüzdeki ilk engel şeytanın mükemmeliyetçilik tuzağı. “Plan yapmak lazım, geniş çaplı düşünmek lazım, hazırlık yapmak lazım derken bu rüzgar kaçar gider; akıllı hesap yapana kadar deli gelir başköşeye oturur sonra bir 40 sene daha kaldırmak için uğraşırız.

Sadece ziyaret… Basit, öylesine, evde otururken aklımıza esmiş gibi kalkın Diyarbakır’a gidin ve “SelamunAleyküm” diyerek el sıkışın, hepsi bu. Çünkü ilk derdimizin adı Diyarbakır’a dokunmadan Diyarbakır hakkında konuşmak. Siyasetçisi de, gazetecisi de, analizcisi de, uzmanı da kim varsa Diyarbakır hakkında konuşan, Diyarbakır hakkında başkasının ezberlettiği şeyleri tekrar ediyor. Basit bir örnek için şöyle bir soru soralım: Diyarbakır’ın nesi meşhur? Diyarbakırlı’nın dertli olduğu öyle çok konu var ki, en basit mevzulardan sadece biri bu soru. Sahi nesi meşhur? Cevap: Karpuz!

Ne karpuzu azizim. Karpuz nedir? 12 bin yıllık tarihi olan, dört medeniyete başkentlik yapmış bir şehir için karpuz denir mi Allah aşkına? Diyarbakır’a gidin ve oraya dokunun. Ne siyaset ne tarih ne potansiyel ne dert hiç de öyle uzaktan bakınca tekrar edilen ezberler gibi değil. Sadece bu kadar basit bir hareket yani oraya gitmeniz öyle bir dalga başlatır ki asıl sorunun kaynağı köşebaşlarını tutmuş şeytanlar kaçacak delik arar.

Diyarbakır’a gidelim, Diyarbakır’ın iliğini kemiğini sömüren fırsatçıların, istismarcıların bize anlattığı gözümüze perde çeken yalanları sıyırıp gerçeği görelim. Çünkü Diyarbakır iyi olursa, etrafı da iyi olur, etrafıyla kalmaz, Erbil de iyi olur, İstanbul da iyi olur. Haklılar ve bu konuda desteğe ihtiyaçları var. Bekledikleri destek para değil, ayrıcalık da değil. Sadece gidip selam vermek…