İsrail, 23 Mart’ta iki yıl içerisindeki dördüncü seçimini yapacak. Bu durumu demokrasinin doğru şekilde işlemesinin bir sonucu olarak görenler olduğu gibi siyasal sistemin farklılığıyla açıklayanlar da var. Ortadoğu’daki en iyi demokrasilerden birinin İsrail olduğunu iddia edenler de bulunur. Bugün İsrail üzerine yapılabilecek önemli sosyolojik çıkarımlardan bir tanesi toplumun geneline yayılan dindarlaşma eğilimidir. Knesset’te sol partiler neredeyse elimine olmak üzeredir. Oysa hem Siyonizm dindarlığında hem de Ultra Ortodoks Yahudiliği ekseninde sürekli bir artış gözlenmektedir. Bu sağ eğilimi dünyadaki milliyetçilik trendiyle açıklamak kolaycılık olacaktır. İsrail’in siyasal ve toplumsal hayattaki birçok uygulaması normal demokrasilerden ayrışmasına neden olur. İşçi partisinin güçlü olduğu dönemlerde seküler Siyonizm gölgesinde kalan dini Siyonizm bugün ABD’nin doğrudan, Rusya’nın ise zımni desteğiyle fırsat yakalayarak yükselişe geçti. Geçtiğimiz dönem Netanyahu ve Liberman arasında “Yahudi din okulu öğrencilerinin askerlikten muaf tutulmaları” en önemli sorun olmuştu. Pragmatik lider Netanyahu bunu fırsata çevirerek küçük aşırı dindar partilerin Likud partisine destek vermesini sağladı. Önümüzdeki seçimlerde de Ortak Arap Listesi Bloku’nun ve sol partilerin etkinliğinin silikleştiği Knesset’te sadece sağcı ve dindarların çekişmesini takip edeceğiz.
İsrail Demokrasi Enstitüsü’nün yayınlamış olduğu rapora göre 2020 yılında Ultra Ortodoks Yahudilerin (Haredi) nüfusa oranı % 12,6’ya çıkmıştır. Dindarlaşma sadece bir milyonluk Haredi nüfustan ibaret olmayıp toplumun geneline de yayılmıştır. “Yahudi Ulus Devlet Yasası”nın kabul edilmesi, dini okullardaki Haredi çocukların askerlikten muaf tutulmaları, Şabat kurallarının kısmen de olsa hayata geçirilmesi, evlilik ve boşanmadan tutun da, yiyecek düzenlemelerine, ulaşım şekline kadar birçok toplumsal düzenlemede dini ritüellerin karşılığını görebiliriz. Örneğin Şabat’ta tren ve otobüs seferleri yapılmıyor. Bu dindarlaşma sadece İsrail güvenlik güçlerinde ve politikacılarında şiddete yönelik aşırılıklara yol açmıyor aynı zamanda sokaktaki insana da sirayet ediyor. Geçtiğimiz hafta Batı Kudüs’te gazetecilik yapan AA çalışanlarının aracına saldırılması bunun en bariz örneklerindendir. Yine birkaç gün önce Ortodokslar dışından da Yahudilerin vatandaşlığa geçebileceği yönündeki Yüksek Mahkeme kararı, kendilerini ayrıcalıklı gören dindar Yahudiler tarafından yoğun tepki aldı. Onlara göre bu karar toplumu sekülerleştirme riski barındırıyor.
İsrail yakın tarihi liberal ve sol akımların Filistin barışına ve ortak yaşama daha ılımlı, sağ ideolojilerin ise daha katı baktıklarını göstermektedir. Dindarlaşan İsrail’in Filistin barışına etkisi uluslararası toplumun tavrı ile yakından ilgili olacaktır. Filistin-İsrail barışı iki tarafın birbirlerinin varlığını kabul etmelerine bağlıdır. Barış yapmak savaşmaktan hep daha zor olmuştur. Dindarlaşmak radikalleşmek anlamına geliyorsa, bu da ‘senden olmayanı reddetmek’ şeklinde hayata geçiriliyorsa bu durum ancak güçlü arabulucuların tarafları ortak bir zemine mecbur etmesiyle aşılabilir. Buna taraflar arasındaki asimetrik güç dengesi de eklenirse güçlü arabulucuk daha elzem hale gelir. Sonuç itibariyle uluslararası toplumun Filistin-İsrail çatışmasındaki adil arabuluculuk rolünü üstlenme potansiyeli burada belirleyici rol oynayacaktır.