Türkiye’nin, Amerika ve Avrupa Birliği ile son yıllarda yaşadığı sıkıntılı süreç, Türkiye aleyhtarı Rum, Ermeni ve Yunan lobilerini harekete geçirmiştir. Bu üç lobi, uzun süreden beri Türkiye aleyhine yürütülen faaliyetlere açık bir şekilde destek vermektedir. Türkiye’ye karşı ittifak kurmuş bir vaziyette hareket eden bu lobilerin genel stratejisi, Türkiye’nin uluslararası imajına zarar vermek ve uluslararası toplum nezdinde Türkiye’ye karşı bir nefret hissi inşa etmektir.
Kıbrıs, Ermeni, Ege ve Pontus meseleleri; Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan arasında işbirliğini derinleştiren konuların başında gelmektedir. Türkiye’yi uluslararası baskılar yoluyla dize getirmeyi amaç edinen bu lobilerin, aynı zamanda Türkiye’ye karşı cephe alan terör örgütlerine maddi ve manevi desteği de bilinen bir gerçektir.
27-30 Ağustos tarihleri arasında Lefkoşa’da tertiplenen “20. Kıbrıs Diasporası Dünya Kongresi”nde üç devletin resmi temsilcileri bir araya geldiler ve üç ülke diasporasını ilgilendiren konularda işbirliğini derinleştirme kararı aldılar. ABD, Fransa, Kanada, İngiltere ve Avusturalya gibi çok önemli ülkelerde her üç ülkenin de güçlü ve organize diaspora örgütleri bulunmaktadır. Şimdi bu örgütlerin Türkiye aleyhine ortak bir biçimde çalışması için somut adımlar atılacaktır.
Ermenistan, Güney Kıbrıs ve Yunanistan, Türkiye karşıtı meselelerde çok yakından işbirliği yapan ülkelerin başında geliyor. Ancak bugünlerde bu işbirliğini daha da güçlendirip derinleştirme kararının alınması, Türkiye’ye karşı uluslararası yeni hamlelerin planlandığına işaret ediyor. Dahası, üzerinde mutabakata varılan yeni işbirliği, her üç devletin ortak çıkarları uğruna, yurtdışı diaspora örgütlerini bir silah gibi kullanmayı öngörüyor.
Asırlarca bir arada yaşamış halkları, çözümü imkânsız tarihi meselelere hapsederek, onların iyi komşuluk ilişkileri geliştirmesinin önüne geçmek ne kadar doğru bir tavırdır? Bölgeye istikrarsızlıktan başka bir şey getirmeyen böylesine meselelere takılıp kalmak normal bir davranış olmadığı gibi iyi niyet kurallarına da aykırıdır.
Daha kötüsü ise genç kuşakların kalplerine ve zihinlerine nefret ve intikam hislerini yerleştirmektir. Lefkoşa’da gerçekleştirilen kongrenin katılımcılarının diasporalardan gelen gençlerden oluşması, bu açıdan oldukça endişe vericidir. Bu girişimle, genç nesillerde dostluk ve normalleşme hissinin oluşmasının ciddi şekilde önüne geçilmiştir. Ermeni, Rum ve Yunan diasporası arasında Türkiye karşıtı işbirliğine gidilmesine İsrail’in de destek vermesi çok şaşırtıcı olmasa da olayın mahiyetini anlamak bakımından oldukça önemlidir.
Türkiye’yi uluslararası ilişkilerde yalnızlaştırmanın ya da ötekileştirmenin hiçbir komşu ülkenin menfaatine olmayacağı açıktır. Kaldı ki ihtilafın niteliği ne olursa olsun hakkaniyet ölçüsünde, karşılıklı iradeye dayalı işbirliği süreçlerinin her daim açık tutulması temel kural olmalıdır. Diplomatik kurallar ve teamüller bakımından uyuşmazlıkların çözümüne ancak bu şekilde bir katkı sağlanabilir.
Dolayısıyla, Lefkoşa’da düzenlenen Diaspora Kongresi içerik bakımından karşılıklı şüphe ve korkuya yol açacak niteliktedir. Ayrıca kongre kararları, çeşitli aşırı unsurlarca istismar edilebilecek bir muhteviyata sahiptir. Bu durum ilk aşamada bölgesel istikrarı tehdit edebilecek sonuçları tetikleyebilir. Hâlbuki böyle bir kongreyle Türkiye’yi hedef ülke haline getirmektense, Türkiye’nin işbirliğiyle Doğu Akdeniz ve Ortadoğu merkezli çatışma bölgelerine barış ve istikrarın nasıl getirilebileceği tartışılabilirdi.