İyi ki şu Kasyun’u görmek nasip olmuş önceden. Orada çay ve nargile içerek Şam-ı Şerif’i temaşa etmenin nasıl tarifsiz bir keyif olduğunu bilmişim. Yoksa şimdi aynı yerden 6000 yıllık şehre bakarken damağımda bugüne kadar eşine benzerine rastlanmamış bir tat hissi nasıl oluşurdu? Ya Rabbi, bu o çay değil dün burada içtiğim, bu şehir o şehir değil sanki…

Aynı siluet, aynı renkteki insanlar orada burada zılgıt çekip oynayan gençler. Ama bu şehir aynı değil, bir şey olmuş burada. Evet besbelli, dünkü o ürkek bakışlı oldukları halde, rejimle ilgili gık bile diyemedikleri için aniden olur olmaza güncel rutin karşısında bağırıp çağıran insan topluluğu gitmiş de, huzura eren sevgi ve barış dolu bir ruh hepsinin benliğini sarmış sanki.

Evet biz yaptık, diyorlar. Tahmin etmiyordunuz değil mi? ‘Biz becerdik’ diyorlar. Hani sen beni hep “Debke” oynarken görüp de bunlardan bir halt olmaz diyordun ya, vallahi biz başardık diyorlar. Kasyun yıkılıyor, dünya yerinden oynuyor. Esed’in rejimi yerle bir edilmiş, en acı bedeller ödenmiş. “Göze aldıydık” diyor, yanı başımdan Muhammed. Tüm acılarını, kardeşinin üç yetimi başına bırakarak şehit olmasının acısını çıkarıyor ya da hüznünü bırakıyor sanki Debke’nin buğulu ve Ortadoğulu ritminde.

‘Hadi!’ diyorum dostlara; “Hadi ben Emevi Camii’ni yeniden görmek istiyorum. Sağ mı, yerinde mi, bildiğim halinde mi? Vallahi çok özledim.” Yallah -haydi- gidelim diyorlar. Yola koyuluyoruz, az uzakta koltuğunda az daha oturabilmek adına bir halkı toptan katliama tabi tutan rezil bir adamın yakılmış sarayını görüyorum, hâlâ dumanlar tütüyor. İçin için söylenip küfürler savuruyorum: “Aptal herif, böyle olacağı başından belliydi ve sen tarihe altın harflerle yazılabilecek iken, kanlı ve lanetli bir zalim olarak anılmayı tercih ettin.”

Devrim dün kapalı olan dükkanların da açılmasına vesile olmuş, bunu bana kayınpederim söylüyor. Suug El Hariyq derler, Hamidiye Çarşısı’nın hemen yanında önemli bir alışveriş bölgesi ve diğer yanı Midhat Paşa Caddesi, orası da yeniden hareketlenmiş. Ne güzel insanların gözlerinde yeniden umut ışığı görmek. Devrim aslında çok uzun yıllardır bekleniyormuş meğer biz tam olarak anlamamışız. Onurlu bir halk bu, kendi evlatlarıyla bunu becermiş ve bu gururu hissedebilirsiniz davranışlarından. Ama asla nankör ve vefasızlık yapacak bir tıynette değiller. Bunu da özellikle Türkiyeli olduğumuzu öğrendiklerinde üstüne basa basa söylüyorlar. Devrim olmuş, bitmiş ama bizi bırakmayın mesajını her hallerinden okuyabilirsiniz.

Emevi Camii’nde akşam namazı kılındı. Üstelik bu kez çok, yani daha önce hissetmediğimce bir huşu içerisinde. Buradan azıcık daha yürüyeceğim, Kameriyye üzerinden Bab Şarqi’ye varacağım. Orada Hıristiyan arkadaşlarım var başta Somar, onların kutlamalarına katılacak ve tebrik edeceğim. Muhtemelen Ebu George’un 9 kişilik meyhanesinde içip içip, içlerinden geldiğince bir rahatlıkla devrik Esed rejimine sayıp sövüyorlardır. Onlara katılacağım, ilk defa Muhaberat ve Şebbiyha korkusu olmaksızın neler söyleyebildiklerini işiteceğim.

Sonra Menal’le buluşacak ve Meraya Lokantası’nda yemek yiyeceğiz. Sonra, Ali Ferzat dönmüş diyorlar. Onu ziyaret edeceğim ve üst katında bulunan eski ofisime bakacağım ki ben boşalttıktan bu yana kimse tutmamış belki yeniden ben kiralarım, sevmiştim orayı. Bir de Khaled Khalife onu mutlaka görmeliyim. Diğer dostlarımı da tabii ki, Rükneddin’in şerefli evlatlarını.

Bir de 2011 Mart ayında kişi başına 15-20 kadar tahsis edilmiş deri ceketli köpeklerin yakaladıkları Şamlı gençlerin kafalarını gözlerini nasıl patlattıklarına şahit olmuştum da, işte o Merce Meydanı’na gideceğim ve bu savaş esnasında insanlık suçu işlemiş olan zevatın başta Beşşar Esed olmak üzere o meydanda nasıl idam edildiklerini seyretmek için. O esnada nargile, sigara, çay ve helli kahve içeceğim. Başka bir şey ikram eden olursa onu da…

Sonra, insanlık tarihi üzerine yeniden düşüneceğim. Bir tükürük fışkıracak dişlerimin arasından. “Allah belasını versin ne kadar zalim varsa, hepinizin sonu budur” diyeceğim. İşte o meydana çıkıp bas bas bağıracağım sessizliğe mahkum ettiğim düşüncelerimi…

Sonra Menal’in akrabalarıyla buluşacak ve dedesinin Mezraa’da Rus Büyükelçiliği arkasında bulunan evinde düzenlenen kutlama yemeğinde birlikte olacağım. Onlara çok önemli bir nutuk atmak istiyorum aslında.

Sonra…

Ben Şam’da olacağım. Tüm dostları beklerim…

Esasen bu insanlık adına çok önemli bir devrimdir, bizimdir. Sonuna kadar insani ve hakkaniyetlidir…

Selam ve duayla…