Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Kudüs konusunda Türkiye’nin büyük gayret ve çabalarıyla alınan netice bir umut ışığı olma özelliği taşıyor. 128 ülkenin Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğu konusunda hem fikir olması en azından hala insanlığın ve vicdanın var olduğuna dair inancımızı güçlendirdi. Amerika ve birkaç kabile devletinin hayır oyu vermesi BM’nin görev, etkinlik gibi konular açısından yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanımızın yıllardır ısrarla vurguladığı ‘’Dünya beşten büyüktür’’ yaklaşımının daha güçlü bir şekilde seslendirilmesi gerekir. Dünya bu tabloyu daha net gördüğüne göre Türkiye’nin bu mesele üzerine daha fazla yoğunlaşmasında fayda olacaktır.
Yine BM’in Arakanlı Müslümanlara yönelik soykırım hareketine karşı 122 evet 10 hayır oyuyla çıkan kararda umutlanmamıza sebep oldu. Bu kararda hayır oyu Çin, Rusya, Suriye gibi ülkelerle olan ilişkilerimizi de yeniden ve derinden ele almamız sonucunu doğurdu. Bu tablo insanın aklına devletlerin vicdanı olmaz mı sorusunu getiriyor. Bu kararlar alınırken hayır oyu veren devletlerin insani ve vicdani bir yaklaşımları var mıdır? Yoksa, klasik söylem ‘’devletlerin çıkarları vardır’’ düsturuyla mı hareket ediliyor?
Maalesef son yıllarda uluslar arası ilişkilerde insan hakları konusunda yaşanan sıkıntılar hak, hukuk, vicdan, demokrasi gibi kavramlar etrafında ele alınmıyor. Çıkarlar ekseninde değerlendiriliyor. Sivil toplum kurumları ve bağımsız seslerin çıkmasına da fırsat verilmiyor. Ulus devletler bir taraftan egemenliklerini kaybederken diğer taraftan toplum üzerindeki baskı gücünü artırıyorlar. Küreselleşme bu devletlerin varlığını sorgulatır hale getirirken iktidarı kaybetmemek için bir ‘’çeteleşme’’düzenine doğru gidiliyor. Bu durumda vicdan sahibi insanlık meselelerden haberdar olsa da elinde müdahale gücü olmayınca yapacak tek şey üzülmek oluyor. Tabii bu açıktan açığa işleyen zulüm devam ettirilemez mutlaka insanlık uyanacak önce kendi iradesinin devlette gerçek manada temsil edilmesini sağlayacaktır. Bunun kısa zamanda gerçekleşmesi için bütün insanlık için adalet üzere çalışma yapılmalıdır. Küçük menfaatler yerine insanlığın ortak dertlerine ortak çözümler arayacak zeminler oluşturmalıyız. Unutmayalım dünya büyük ve onda hepimize yer var.
BM’de çıkan son kararlar bir kez daha insanlık için ortak çalışma yapmamız gerektiğini ortaya çıkardı. Bu yaklaşımı sergileyen Cumhurbaşkanımız gibi meselelere insanlık açısından bakan liderlerin daha sık bir araya gelmeleri ve bu mücadeleyi sürdürecek kurumlar oluşturulmalıdır. Bu mesele gençliğe mal edilmelidir. Gençlerin önüne dünya haritası konarak ırk, din, dil ayrımı yapmadan nerede bir insanlık dramı varsa orası için çalışılmalıdır. Yeryüzünden fitne kalkıncaya kadar mücadelenin anlamı budur.
Milletimizin son yıllarda dünya mazlumlarına kapı açan ve onlar için yaptıkları güzel işleri bir üst basamağa daha taşımalıyız. Bunun zamanının geldiğini düşünüyorum. Vicdanlı, merhametli devletlerle, milletlerle, topluluklarla mutlaka bir araya gelinmelidir.
Devletlerinde vicdanı olmalıdır. Yapılacak iş devletleri vicdansız yöneticilerden, çetelerden, eşkıyalardan kurtarmaktır. O zaman daha huzurlu bir dünyadan söz edebiliriz.