-Selamünaleyküm
-Ve aleykümselam
-Abi köşe yazmaya başlamışsın, hayırlı olsun…
-Sağolasın üstad, bir şeyler karalamaya çalışıyoruz işte…
-Zor iş, değil mi abi?
-Valla eskiden zormuş ama şimdi çok kolay.
-Nasıl yani?
-Üstad sen de bilirsin, biz ilk gençlik yıllarımızda belli başlı yazarları sıkı sıkı takip ederdik. “Şimdiki gençler” bu duyguyu bilmez ama biz her gün heyecanla takip ettiğimiz yazarları okumak için gazete almaya giderdik. Ya da aboneydik bazı gazetelere. O yazar ağabeylerimiz/ablalarımız o kadar derin insanlardı ki anlattıklarıyla her gün bilgimiz artar, ufkumuz genişlerdi. Her yazıda yeni bir bakış açısı kazanır, sürekli geliştiğimizi hissederdik. Bazı yorumları okuyunca hayranlıkla “Vay be” derdik, bazılarında coşar, heyecanlanırdık.
O yazıları yazan ağabeylerimiz/ablalarımız o kadar büyük insanlardı ki kendileriyle tanışıp görüşmek için can atardık. Yazılarını o kadar dikkatli, titiz, ayrıntılı ve derin yazarlardı ki adeta her biri bir kitabın özü gibiydi. Bizler için gerekli olan konuları en iyi şekilde tespit edip anlayabileceğimiz bir üslupla kaleme alırlardı. Yazılarını sanki bir ders anlatıyormuş gibi “Bunu en verimli şekilde okuyucuya nasıl aktarırım” kaygısıyla yazıyorlardı.
Bizler bugün bildiklerimizi, dünyaya bakışımızı, meseleler karşısındaki duruşumuzu o ağabey/ablalardan edindik. Onlar kimi zaman mücadele eden kahramanlarımızdı, kimi zaman büyük ariflerimiz… Bazen bizi coşturan liderler, bazen duygularımızı kontrol altına almamızı sağlayan kontrol mekanizmaları oldular…
Kısacası biz biz olurken “köşe” yazarlarının üzerimizde büyük etkisi oldu. Bunu sen de hissedersin, aşağı yukarı aynı yaştayız, aynı mahallenin çocuklarıyız…
-Aynen abi, çok etkisi olmuştur üzerimizde… Peki şimdi yazmak neden kolay?
-O kısmı anlatacağım işte. Şu çayları tazele de…
Şimdi yazmak neden kolay? Açıp bakalım abi gazetelere. Bizi biz yapan o köşelerde bugün neler yazıyor. Ben hemen söyleyeyim. Birkaçında galiz küfürler, hakaretler, aşağılamalar… Diğerlerinde istihzaî birkaç kelam, alaylı ifadeler, küçük görmeler, geri kalanda da herkesin bildiği, fark edebilmek için okuma-yazmaya bile gerek olmayan birkaç durum tespiti…
Şöyle nitelikli, derinliği olan, meseleleri analiz edip önümüze koyan kaç köşe yazısı bulabiliriz bilmiyorum.
-Abi acaba biz gençliğimizde gözümüzde mi büyütüyorduk bu ağabeyleri?
-Yok be üstad, hakikaten iyi yazıyorlardı o zamanlar. Bir şey ortaya koyma, insanları bir konuda aydınlatma derdi vardı.
-E şimdi ne oldu?
-Valla bilmiyorum ki, bir gevşeklik, bir kalite kaybı var ama… Bir şey ortaya koyma dertleri yok gibi…
-Yeni yazarların durumuna ne dersin?
-Ne diyeyim? “Her yeni yazar benim kadar iyi yazamıyor maalesef.” Ağabeylerin yazılarından ilham alıp işi daha ileri boyutlara götürme gayretindeler. Hadi eskilerin hatırı var sonuna kadar okuyorsun da bu yeniler daha ilk paragrafta dökülüyorlar.
-E sen yazsana abi böyle nitelikli yazılar.
-Korkuyorum üstad, ileride ben de aynı duruma düşmekten korkuyorum…
-Hımm… Tabii tabii, öyledir…
-Ulan sana da bir şey söylenmiyor ha! Evet kardeşim çapım yetmiyor. Oldu mu?
-Tamam be, kızma hemen… Bence sen bu ağabeylerin/ablaların durumunu köşende bir dile getir.
-Tabii tabii, bu konuştuklarımızı olduğu gibi yazayım da “Şuna bak iki ay köşe yazdı, bize köşe yazarlığı dersi veriyor” desinler değil mi?
-Aman be abi, onu yazamam bunu yazamam… Sen bırak bu işleri de çayını iç hadi hadi…
-Yav şu sizin dükkân işi ne oldu?
-…