Yazının ilk bölümü için tıklayınız
Güvenlik güçlerinin, “İslam Devleti Örgütü” (Daiş/Işid) ile karşılaşması meselesinde bu örgütün “yalnız kurtlar” olgusunu ortaya çıkaran yöntem ve tekniklerini yeterince idrak etmesi gerekmektedir. Örgüte destek veren başıboş şahıslardan oluşan bu kesim, gerçekleştirdikleri bireysel eylemlerle örgüt politikasına hizmet etmektedirler.
İşin en çetrefil kısmı, bu kişilerin güvenlik organlarınca bilinmeyen kimseler olması hasebiyle tanınmalarının ve takip edilmelerinin ziyadesiyle zor olmasıdır. Tespit edilmeleri durumunda bile bu kişiler hakkında kovuşturma yürütülmesi kolay olmamaktadır, çünkü aleyhlerinde hiçbir delil bulunmamaktadır. İşte bu yüzden hukuk mekanizması bu kişiler hakkında ciddi problemler yaşamaktadır. Zira aleyhte delil bulunmadığı için onları tutuklamak kolay olmamaktadır. Dolayısıyla gözaltına alınsalar bile salıverildikten sonra büyük suçlara rahatlıkla yeltenebilmektedirler. Son zamanlarda bazı Avrupa ülkelerinde yaşanan olay tam da budur.
Daiş/Işid coğrafi açıdan kuşatılmış olmakla birlikte işte bu söz konusu kişiler örgütün temel stratejisine dayanak oluşturmaktadır. Nitekim örgüt bu kişiler üzerinden varlığını empoze etmeye devam etmektedir. Keza örgüt bu kişiler ve bireysel eylemleri üzerinden örgüte sempatizan ve militan kazandırmaya devam etmektedir. Böylece birçok ülkede meydanlarda çeşit çeşit gruplar oluşturmayı da amaçlamaktadır.
İşte bu şekilde Işid örgütü her ne zaman yoğun askerî baskılara maruz kalsa, aynen “el-Kaide” örgütü gibi kendini yeniden inşa etmeyi başarabilmektedir. Coğrafyaya hiç aldırmayan bu örgüt için insan unsuru da önemli değildir. Bulundukları ya da otoritelerini dayattıkları yerlerde yaşayan sivil insanların canı da kesinlikle umurlarında değildir. Bütün bunları arkalarında bırakıp süratle bir başka yere intikal edebilmektedirler. Nihayetinde bu örgüt “geçici” olup sürekli yer değiştirmektedir ve varlığını korumak dışında hiçbir şeyle de ilgilenmemektedir.
“Yalnız kurtlar” ya da “el değmemiş boş alanlar” kuramı Işid’in yeniden güvenlik kaosu oluşturma stratejisinin en önemli parçasıdır. Bu stratejisiyle örgüt sınırlı zekâya sahip ya da kandırılmış ama tanınmayan çok sayıda bireyi istismar edebilmektedir. Örgütün kendini yeniden üretme stratejisinin hammaddesi işte bu kişilerdir. Bu yöntemle Işid önceki ayrılıkçı örgütlerin tecrübelerini de canlandırmaktadır. Yalnız, Işid’in öncekilerden ayrılan bir tarafı bulunmaktadır. Eski örgütlerin bir ‘örgütsel çerçeve’si vardı. Işid’in ise böyle sabit bir çerçevesi yoktur. İnternet üzerinden yürüttüğü propagandalar her sempatizanın kendi ‘çerçeve’sini oluşturmaya elverişlidir.
Bütün bunlardan daha tehlikeli olanı; Işid örgütü militanları sadece yanıbaşlarındaki hocalarının fetvalarıyla yetinmemektedirler. Bilakis, uydu kanallarında boy gösteren çok sayıdaki hocanın -manalarını idrak edemeyecekleri kadar çok ve zengin kelime hazinesiyle- vermiş olduğu fetvalara da uyduklarını zannetmektedirler. Bu ayrı ve uzun bir bahis olmakla birlikte kısaca şu vurguyu yapmakta yarar görüyorum: Bilindiği üzere ulemanın temel görevi insanlara ahlakı öğretmek ve onların terbiye olmasına yardımcı olmaktır. Zira dinin temeli güzel ahlaktır. Oysa sosyal medya üzerinden birçok hocanın yapmış olduğu; Batı’da aşırı sağın yükselmesine gerekçe oluşturacak karmaşık mesajlar yaymaktan ibarettir. ‘Mutedil’ olduğu kabul edilen bazı hocaların kendilerince İslam’ı savunmak adına yaptığı da Batı toplumlarının çelişkilerini ortaya döküp saçmaktan başka bir şey değildir.
Artık şu hususu iyice idrak etmeliyiz: Batı’da yaşayan Müslümanlar, sorunlarını -bir parçası hâline geldikleri Batı devletlerinin şartları çerçevesinde- kendileri çözmelidir. Keza şu hususu yeterince idrak etmeliyiz: İslam’ı savunmak, adalet değerlerini öncelikle kendi toplumlarımızda yaygınlaştırmak ve uygulamakla mümkündür. Meselenin özü işte budur. Düz akıl sahipleri ise, uydudan yayın yapan ve kendilerini dinleyenlerin yaptıklarını asla umursamayan dinî kanalların politikaları doğrultusunda kendi eylemlerine gerekçe bulmakla yetinmektedir.
(Devam edecek).
Çeviri: Fethi Güngör