Genel Yayın Yönetmenimiz Erem Şentürk’ün dünkü başyazısını oldukça önemli bulduğumu söyleyebilirim. Erem Bey başkanlık sistemi tartışmaları çerçevesinde kelam edenlere kısaca şunu söylemiş; ”lafı geveleyip, topu oraya buraya atmaktan vazgeçin, net olun kardeşim, başkanlık sistemine karşıysan nedenlerini ortaya koy, destekliyorsan da çık millete bunun ne olduğunu anlat! Bu yazıdan cesaret alarak başkanlık sistemi konusundaki düşüncelerimi ben de ilk kez kamuoyuyla paylaşmayı kendime bir görev bildim ve oldukça basit bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Evvel emirde bu iş alışa geldiğimiz tüm siyasi düzenin değişmesi anlamına geliyor. Siyasi partiler kanunundan tutunda tüm seçim sistemine kadar her şeyin yeni baştan yapılandırılıp yazılmasını gerektiren bir süreç bu. Belki de sistemin anlaşılması üzerine oluşturulmaya çalışılan güya kafa karışıklığına esasen bu durum neden oluyor. Aslında 2007 yılında henüz Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi referandumu yapılmadan önce AK Parti içinde siyasi partiler kanunu üzerine yoğun beyin jimnastiği yapılırdı. TBMM’de Cumhurbaşkanı seçimi konusunda yaşanan garabetler ve diğer konjonktürel gelişmeler Cumhurbaşkanın halk tarafından direkt olarak seçilmesi hususunda referandum yapılmasını zorunlu hale getirmiş ve alt yapısı daha ileride hazırlanmak üzere halk oylamasına başvurulmuştu. Bu gelişme aslında Başkanlık Sistemine geçiş eşiğine atılan en önemli ilk adımdı. Ancak 2007 yılından bu yana geçen süre içerisinde maalesef parlamentoda muhalefet partilerinin uzlaşmaz tutumları nedeniyle bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamadı.
Ancak 10 Ağustos 2014 günü geldiğinde halk Cumhurbaşkanını direkt seçmek üzere sandıklara gitti ve Cumhurbaşkanını bizatihi kendi oylarıyla seçti. Bu belki de hiç bir dünya ülkesinde görülmeyen ucube bir durumun-sistemin ortaya çıkmasına neden oldu. Cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçilmesi esasına göre yetki ve sorumlulukları hükme bağlanan, teamüller gereği biraz da sembolik bir anlam taşıyan devletin bu en yüce makamına bu kez halkoyuyla seçilen bir Cumhurbaşkanı geliyordu. Cumhurbaşkanının bu şekilde seçilmesi başkanlık ya da yarı başkanlık şeklinde tarif edilen sistemlerde mümkün olan bir uygulamaydı ve ne var ki Türkiye parlamenter sistemde ısrar ediyordu. Bu konu her gündeme geldiğinde ise muhalif kesimler meseleyi yıllar içersinde itina ile oluşturulmuş Erdoğan karşıtlığı üzerinden tartışmayı ve sanki bu Cumhurbaşkanın özel bir işiymiş gibi tavır takınmayı siyaset tarzı haline getirmekte ısrar ettiler ve halen bu tavırlarını sürdürmekteler.
Tüm dünyada demokrasinin en ileri ölçütlerinden biri olarak kabul gören devlet başkanının bizatihi halkın özgür oyuyla seçilmesine karşı çıkmak, yetki, selahiyet, güçler ayrılığı, oto kontrol sistemi gibi sınırları belirleyecek yasaların bu esasa göre uyarlanmasının önünde bir set oluşturmak dahi, aslında yıllarca kendilerine tüm üretimsizliklerine rağmen varlık imkânı sağlayan vesayetçi parlamenter sistemin getirdiği sağlıksız işler cümlesinden olarak değerlendirilmelidir.
AK Parti hareketinin doğal lideri vasfı nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hükümet kanadı arasında tam bir uyum olduğunu görebiliriz. Türkiye sisteminin şu an fiili olarak bir başkanlık hatta çok daha öte yetkilerle donatılmış bir ultra başkanlık sistemi olduğunu da söyleyebiliriz. Şayet mesele Cumhurbaşkanın şahsi konusu olsa şu aralar başkanlık sistemi tartışmalarına hiç girmemesi daha pragmatik olurdu. Zira dönüp AK Parti hükümetine baktığımızda Başbakan Davutoğlu dâhil tüm bakanların geçmişte ya Erdoğan’ın danışmanları ya bakanları veyahut partiden yardımcıları olduğunu görebiliriz. Başkanlık sistemi olsaydı da zaten kuracağı kadro bundan çok farklı olmayacaktı.
Muhalefetin başkanlık sistemi tartışmalarını Erdoğan karşıtlığı mecrasında yürütmeye çalışmasının mental olarak hiç bir tutarlığı olmadığı açıktır ve bu konuda yapılacak olası bir referandumda son derece kolay çürütülebilecek bu gibi tezlerle ”başkanlık sistemine hayır ” kampanyası yürütüp milletin karşısına çıkarlarsa, son 14 yıldır karşılaştıkları hezimetleri dahi arar hale gelecekleri hususunda iddiaya girebilirim…
Selam ve dua ile…