Geçen haftaki yazımda ABD’deki siyasi çalkantılar ve ekonomik sorunlar nedeniyle dünya devinin tahtının sallanmaya başladığını anlatmıştım. Tabii ki ABD’nin içinde bulunduğu krizi fırsata çevirmek için pusuda bekleyen başka bir dünya gücü mevcut: Çin.
İki ülkenin uzun süredir birçok alanda rekabet içinde olduğunu biliyoruz. Nancy Pelosi'nin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı olarak görev yaptığı sırada, 2 Ağustos 2022 tarihinde Tayvan'ı ziyaret etmesi, Çin ve ABD arasında ciddi bir krize sebep olmuştu. Çin ABD'li yetkilinin uçağının hava sahasına girmesi durumunda karşılık verebileceğine dair sert uyarılarda bulunmuştu. İki ülke arasında savaş çıkabileceğine dair söylentiler bile mevcuttu.
Sonuç olarak, ABD ve Çin arasındaki savaş silahlarla sahada başlamasa da diğer alanlarda çoktan başladı. Örneğin ABD, ulusal güvenlik tehdidi gerekçesiyle Çinli telekomünikasyon devi Huawei'ye yasak getirdi. Benzer şekilde ABD, Çinli sosyal medya platformu TikTok'un sahibi ByteDance'den hisselerini satmasını talep ederek aksi halde uygulamanın ülkede kullanımına yasak getirilebileceğini bildirdi.
Tabii ki olan bitenler karşısında Çin tepkisiz kalmıyor. Bugün ülkenin Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada nüfuz alanını gün geçtikçe genişlettiğini görüyoruz. ABD’nin Irak ve Afganistan gibi ülkelere tepki çeken ve fiyaskoyla sonuçlanan müdahaleleri, ABD’nin dünya sahnesindeki inandırıcılığını kaybetmesine yol açtı. Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında Amerikan devinin oluşturduğu boşluğu, Çin bambaşka bir strateji ile doldurmaya çalışıyor.
Somut örnekler vermek gerekirse Çin, Afrika ülkeleriyle hibe ve kredi yoluyla iş birliği ilişkileri kurarak kıtada önemli yatırımlara imza atıyor. Ancak birçok uzmana göre Çin’in Afrika’da yürüttüğü bu “borç diplomasisi” ülkelerin egemenliğini ve doğal kaynaklarını tehdit ediyor. Çin’in nüfuzu son dönemde Orta Doğu’ya kadar ulaştı. Geçtiğimiz ay, İran ve Suudi Arabistan beklenmedik bir adım atarak Çin'in arabuluculuğunda ilişkilerini düzeltme ve diplomatik temsilcilikleri yeniden açma konusunda anlaştı.
Çin’in dünya sahnesine damga vurabileceği bir diğer mesele de Ukrayna savaşı. Son dönemde, Çin’in Avrupa Birliği ülkeleri ve özellikle de Rusya ile kurduğu ilişkiler çok konuşuldu. 2022 yılında Çin ve Rusya arasında gerçekleştirilen ticaret hacmi yüzde 29.3 artarak 190 milyar 271 milyon dolarlık rekor bir seviyeye ulaştı. Batılı ülkelerin Rusya’ya yaptırım uyguladığı bir dönemde Çin’in Rusya ile kurduğu stratejik ilişkiler Çin’in Ukrayna meselesinde de önemli bir konuma ulaşmasını sağladı.
ABD ile sıkı ittifak içinde olan NATO üyesi AB ülkeleri ise uzun süre Rusya ve hatta Çin’e sırtını dönmüşken, Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın öncü ülkelerinin liderlerinin Çin ziyaretleri çok konuşuldu. Olaf Scholz Çin’i ziyaret etmekle kalmadı; Almanya'nın en büyük limanında Çinli şirkete hisse satışına onay verildi. Son günlerde, en çok ses getiren olaylardan biri de Macron’un Çin ziyareti oldu. Macron, bu kritik ziyaretten önce, Çin'in, “Ukrayna savaşına hızlı ve köklü bir şekilde etki edebilecek tek ülke” olduğunu açıkladı. Genç lidere göre, Çin, Ukrayna barışında büyük rol oynayabilir. Scholz ve Macron’un bu tarz çıkışları, AB ülkelerinin ABD ile göbek bağlarını keserek bağımsızlıklarını kazanmak istedikleri ve alternatif ortaklıklar aradıkları tarzında yorumlara sebep oldu.
Bütün bunlar yaşanırken Çin, dolar hegemonyasına savaş açarak kendi para birimi ile de atağa geçti. Örneğin Brezilya ve Çin karşılıklı ticaretlerinde dolar yerine yerli para birimlerini kullanacak. Aynı şekilde, 28 Mart'ta Çin Ulusal Açık Deniz Petrol Şirketi (CNOOC), uluslararası ticarette ilk kez yuan kullanarak Fransız Total Energies şirketi ile sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ticareti gerçekleştirdi.
Türkiye’nin bu denklemde nasıl yer alacağını kestirmek pek de zor değil. Türkiye, uzun süredir dış siyasetinde “vazgeçilmez ülke” konumunu sağlamlaştırıyor. Çin ile ilişkilerinde Doğu Türkistan meselesi, Türk Devletleri Teşkilatı girişimi gibi türlü sebepler nedeniyle bazı zorluklar mevcut olsa da iki ülke iyi ilişkilere sahip. Türkiye, coğrafi ve jeopolitik konumu nedeniyle Çin'in tarihi İpek Yolu'nu yeniden canlandırmayı planladığı “Kuşak –Yol” projesinde önemli bir yere sahip. Türkiye’nin Rusya ve Çin ile daha da yakınlaşma riskinden kaygı duyan ABD ve AB ülkeleri ise Türkiye’yi tamamen kaybetmemek için çok sert adımlar atmaktan çekiniyorlar. Uzun tartışmalardan sonra, ABD'nin Türkiye'ye F-16'lar için Link-16 modernizasyon kitlerinin satışına onay vermesi de bu şekilde açıklanabilir.
Her hâlükârda Çin ejderhası uyandı ve dünyayı etkisi altına almayı başardı. Bakalım önümüzdeki yıllarda ABD’nin tahtını tamamen elinden alıp her alanda dünya birincisi olmayı başarabilecek mi?