Karabağ'da yaşadığı hezimeti hazmedemeyen Ermenistan Ordusu'nun, suçu hükümetlerine atarak darbeye teşebbüs etmesini, CHP yöneticileri kınama yarışına girdi. Hal böyle olunca CHP'nin Türkiye'deki darbeler tarihine de kayıtsız kalamayacağını düşünüyor insan.

28 Şubat darbesiyle sembolleşen "başörtüsü yasaklarını kendilerinin kaldırdığını" iddia eden Kılıçdaroğlu'nun hayal alemi her ne kadar geniş, bizim toplumsal hafızamız ise epeyi kısıtlı olsa da, hakikat gün gibi ortada duruyor.

CHP'nin darbelere, hatta meşhur darbecilere kayıtsız kaldığını iddia etmek ise haksızlık olur. 27 Mayıs'tan hemen sonra, darbecilerin kontrolünde kurulan sivil (!) hükümeti CHP'li siyasetçilerin doldurması, kanla kurulan bir iktidarda aldıkları güzide rolü kavramamız için sanırım yeterli olmadı. Bu yüzden CHP, 28 Şubat'tan sonra da meşhur darbecileri partide yönetime getirerek kavrayışımızı berraklaştırdı.

DARBECİLER CHP'DE

28 Şubat darbesini her ne kadar ordunun yönetimini elinde tutan bir avuç vesayetçi yapsa da, şövalyeleri yargı üyelerinden akademisyenlere; gazetecilerden sendikacılara uzanan geniş bir "halkın değerlerine saldırı çetesi"nden oluşuyordu.

İkna odaları adıyla bilinen psikolojik işkence yönteminin mucidi, dönemin pilot uygulama merkezi seçilen İstanbul Üniversitesi'nin rektör yardımcısı Nur Serter, görevini tamamlayınca CHP'den milletvekili yapıldı. Bu konuda en büyük destekçisi olan Necla Arat da, partide görev alan bir başka vekildi. Yine dönemin YÖK Başkanı ve 28 Şubat davasında hüküm giyen Kemal Gürüz, CHP genel başkan danışmanlığıyla taltif edilmişti.

Hem Refah hem de Fazilet Partilerini kapatan davaları açarak, darbenin "Yargıtay'daki ayağı" rolünü üstlenen başsavcı Vural Savaş'ın da, görevini tamamladıktan sonra koşarak gittiği yer CHP olmuştu. Darbe döneminin Anayasa Mahkemesi başkanı Yekta Güngör Özden ise üyeliğe seçilmesine kadar geçen dönemde tam 28 yıl CHP'de görev yapmıştı.

Darbenin medya ayağında görev alan Tuncay Özkan gibi pek çok isim bu hizmetlerinin karşılığını, partide genel başkan yardımcılığına kadar yükselerek aldı. 28 Şubat darbesinin sendikal ayağını üstlenen DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak da, görevini tamamlayıp soluğu CHP'de alanlardan. Darbenin sembol ismi İ.Ü. rektörü Kemal Alemdaroğlu'na ise ayrı bir yer vermek gerek. Çünkü o Kılıçdaroğlu'nun "vatana ihanet, FETÖ üyeliği" gibi suçlardan tutuklu kişileri dikkat çekmek için yaptığı "adalet" yürüyüşünde en yakın yoldaşı oldu.

Ülkede siyaset üretmesi beklenen bir partinin, darbecilerin buluşma noktası haline gelmesi tuhaf karşılanmıyorsa burada bir sorun yok mudur? Söz konusu olan, 251 şehit vererek durdurabildiğimiz kanlı darbeye dahi "tiyatro" diyebilen bir partiyse kimse şaşırmıyor.

AF DEĞİL İADE-İ İTİBAR

28 Şubat'ta hayatlarımıza kasteden, milyonlarca insanın eğitim ve çalışma hakkını gasp eden darbeciler ne yazık ki, gönlümüzü ferahlatan bir ceza almadılar. Bir kısmı ölüp gitse de, arkalarında yaşamlarını tarumar ettikleri milyonlar kaldı.

Hiç olmazsa, o dönemde çalışma hakları gasp edilen memurların yaşadığı sıkıntı tazmin edilmeli değil mi? Mağdurlar af değil, iade-i itibar istiyor. 24. yılında artık darbenin hayatlarında "kötü bir anı" olarak kalmasını istiyorlar, "kapanmamış bir defter" değil.