Dünyada ve özellikle bizim de içinde olduğumuz coğrafyada adı konulmamış din eksenli büyük bir savaş yaşanıyor. Karda yürüyüp izini belli etmeyen emperyalist besmelesizler belli ki artık açıktan meydan okuyorlar. Belanın irisi başta katil ABD olmak üzere Gayrimüslim dünya, Müslümanlarla her cephede savaşıyorlar…
Hal böyle iken; Başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere yularları Siyonistlerin elinde olan bazı Müslüman ülkelerinin ‘’Devlet adamlarının.!’’ Kudüs konusunda sessiz kalmaları beni hiç şaşırtmadı… Hatırlarsınız bundan yaklaşık 20 yıl öncede bunlar kafalarını deve kuşu gibi toprağın altına sokmuşlar ve sessiz kalmayı tercih etmişlerdi. Müslüman liderlerin Müslüman olduğunu gizlemeye çalıştıkları o zor dönemde bilge insan rahmetli Aliya sahneye çıkmış ve “Ben Müslümanım ve Müslüman olarak kalmaya kararlıyım. Bu, hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek. Çünkü; İslam benim için iyi ve asil olmanın en doğru ifadesidir.” Demişti.
Kıymetli dostlar farkında mısınız bilmiyorum ama, İsrail ve Suudi Arabistan arasında yaşanan yakınlaşma Suudi alimler ve üst düzey Arap yetkililer tarafından meşrulaştırılmaya çalışılıyor.! Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ülkesinin “radikal düşünceleri derhal yok ederek ılımlı İslam’a” döneceğini söylemesi bundan sonra artık açıktan kimlere hizmet edeceğini bizlere net bir şekilde göstermiştir. Fırıldak yani bunların alayı.! Hani ‘’Deveye uç demişler ben deveyim demiş. E hadi şu yükü yüklen deyince de o zamanda ben kuşum’’ demiş ya bunların ki o misal..
Deve mi kuş mu olduğu belli olmayan bu yerleştirilmişlere ‘’İyi ve asil olmak’’ neyi ifade eder hani bilemedim lakin Aliya İzzetbegoviç’in Müslümanların korkak, pısırık ve vurdumduymaz hallerine bakıp ta “İslam güzel güzel olmasına da, Müslümanlar acaba bunun neresinde?” sözleri Müslümanların bugünde hal-i pür melalini çok güzel özetlemiştir…
“İslam korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanlar’ın omuzlarında yükselecektir.” diyen Aliya, Müslümanlara liderlik yapan devlet adamlarına da çok önemli bir mesajlar vermiştir. Evet, lider lider gibi davranmalı, Cumhurbaşkanımız Erdoğan gibi cesur olmalı ve aldığı kararlarla kitleleri arkasından sürüklemelidir. Milletin refah ve huzurunda şüphesiz devlet adamlarının belirleyici rolleri vardır. Lakin işlerin her daim sağlıklı yürütülmesi için bilgili, adaletli ve erdemli kişiler de devleti yönetene yardım etmelidirler. Ne diyordu Hz. Ebubekir (r.a): “Mal cimrilerde, silah korkaklarda, rey zayıflarda olursa işler bozulur…”
Önceki hafta Kudüs gündemi ile toplanan İslâm İşbirliği Teşkilatının Genel Sekreteri Yusuf el-Useymin’in Cumhurbaşkanımızı takdim ederken “Reis-i Ümmet-i İslâmiyye Recep Tayyip Erdogan’’ diyerek “İslam ümmetinin Reisi’’ ilan etmesi bizleri ziyadesi ile memnun etmiş, lakin İslam düşmanlarını da çok derinlerden rahatsız etmiştir…
Şanlı İslam tarihimiz de liderlerimizin kahramanlık hikâyeleri ile doludur. Okumuşsunuzdur; Endülüs Fatihi Tarık B. Ziyad; Cebel-i Tarık boğazını geçtikten sonra sayıca az olan askerlerinin düşman karşısında tereddüde düştüğünü görünce sahildeki gemilerin yakılmasını emreder ve kendi dahil herkesin geri dönüş ümidini keser sonra da dönüp askerlerine şöyle hitap eder:
“Askerlerim, görüyorsunuz arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Kaçacak yeriniz yok. Ben de sizden daha fazla emniyette değilim. Şimdi size yakışan Allah’a güvenerek ileri atılmak ve zafere kadar çarpışmaktır. Bundan başka kurtuluş yolu yoktur.”
Yusuf Has Hacip de devlet adamının için cesur olması gerektiğini milletinde ondan cesaret alacağını belirterek ‘’komutan cesur olursa bütün ordu cesur olur’’ demiştir. Yine bir başka sözünde ‘’Köpeklere aslan rehber olursa ona tabii olan bütün köpekler aslan olur, Aslanlara köpek rehber olursa, ona tabii olan bütün aslanlar köpek olur…’’ demiştir.
Vatanın varlığı ve bütünlüğü cesaretle korunur. Bu yüzden devlet adamı düşmanlara hainlere ahlaksızlara karşı cesur olmalıdır. Korkak ve kararsız kişi asla yönetici olmaz. Tarih boyunca korkak ve beceriksiz yöneticiler ülkelerini felakete sürüklemişlerdir.
Bilge insan rahmetli Aliya İzzetbegoviç, ‘Eğer bugün elimde bir yetki olsaydı İslam coğrafyasında eleştirel düşünceyi zorunlu ders yapardım’ diyerek, idare edilmek üzere kurulmuş bir eğitim sisteminden İslam’a yararlı insanlar yetiştirilemeyeceğini ve İslam coğrafyasının ‘’cesur ve isyankâr’’ ruhlara ihtiyacı olduğunu söylemişti… Şimdi anladık değil mi ihtiyaç olanı…?
Kudüs için, Mekke için, Medine için…