İki yıl önce bulunduğumuz âlemde, bulunduğumuz ayda yitip gitmişti öylece…

Henüz 20 sindeydi, gencecikti.

Çantasında renkli keçeli kalemler, kolunun altında ders kitapları taşıyordu henüz.

Tek suçu, her zaman nasıl oluyorsa o gün de rastgele bir minibüse binmekti.

O gün de diğer günler gibi “Allah’aısmarladık” diyerek çıkmıştı evden.

Ne olduysa oldu işte, vahşetin, kötülüğün soğuk nefesini hissetti ensesinde.

Her gün aramızdaydı kötülük, yaşayıp gidiyordu. Sadece bazılarımıza isabet ediyordu o kör kurşun.

O kadar kolay teslim olmadı; Direndi, mücadele etti, yetmedi gücü şeytani kaba kuvvete…

İnsanlık damarlardan çekilmişti o an. Genç kızın ise sönüvermişti hayatı.

Ardında,mendillere meftun,gözü yaşlı, ancak acısıyla vakur bir aile bıraktı.

Bir de kalbinin bir organdan fazlası olduğunu bilen vicdanlı yürekler.

Emsali çoktu, ne canlar yitirilmişti o ciğeri beş para etmezler için.

Ama o içlerinden sıyrıldı ve kadına yönelik şiddetin sembolü oldu.

Tazeleyelim: Özgecan Arslan, Mersin’in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015 tarihinde öldürüldü, 13 Şubat 2015’te yanmış bedeni bulundu ve 14 Şubat’ta toprağa verildi.

Her şey zıddıyla var olur…

Bir şeyin yokluğu varlığının içindedir…

Yokluğuyla bir varlık ortaya koydu ve eşine az rastlanır bir insanlık dersi verdi bizlere Özgecan…

Hikâyesiyle, ailesiyle…

“Durun” dedi, “düşünün” dedi. Çözdü bizi düğümlendiğimiz yerden.

Fabrika ayarlarımıza döndük, silkelendik, hesaba çektik kendimizi.

İnsan zihni ihanet eder, bildiklerini unutuverir…

Parmak izi bırakmak için bile önce dokunmak gerekiyor…

Özgecan Aslan’ın ölümün ikinci yılında hayatını anlatacak “Cennetin Kuşları” filminin sözleşmesi imzalandı.

Özgecan’ın serencamı kadın olmasından öte “insan” olma meselesidir. Hepimizin ortak sorunudur, sahiplenmesi, üzerine düşünmesi gereken bir olaydır.

Sanatın işlevselliği kadar manevi gücü de vardır. Sinema, seyirciye bir çeşit teknik araçlarla sübliminal mesajlar sunar. Bu nedenle görsel sanatların zihinlere ulaşma hızı ve etki alanı daha fazladır. Filmin yönetmeni Ali Avcı’nın da alıntıladığı gibi Kievslovski’nin, “Sinemayla dünyayı değiştiremeyebilirsiniz ama sinema seyircisiyle dünyayı değiştirebilirsiniz.” sözü bu anlamda çok önemli. Sinemanın kaygıları tartışmaya açıktır ama tartışılamaz bir şey varsa o da “gösterme” işlevselliğidir.

Sinema gösterir, Özgecan da gösterilmeli.

İVEDİLİKLE DUR RECEP

Bir haber sitesinde “Recep İvedik 5’in fragmanı 3 haftada 28 milyon izlendi” başlığını gördüğümde “bu gidiş gidiş değil” dedim. “Bu filmde benim göremediğim ne görüyorlar?” diye düşünecek oldum…

Sinemotografik açıdan bakıyorum olmuyor, psikolojik açıdan bakıyorum olmuyor, sosyolojik açıdan bakıyorum yine olmuyor. Velhasıl olduramıyorum.

Fransız yönetmen JacquesTati, “Ben istiyorum ki; film, siz sinema salonunu terk ettikten sonra başlasın.” diyor, oysa ben bu film için “hiç başlamasa” diyorum.

Bir de filmin başrol oyuncusu “Televizyonda Engin Altan, sinemada ben birinciyim.” deyince iyice dağıldım.

MARAŞ’TA KISA BİR GÜN KISA BİR FİLM

Kahramanmaraş’ta, geçtiğimiz günlerde Onikişubat Belediyesi tarafından hazırlanan “İstiklalden İstikbale 12 Şubat Kahraman Maraş Destanı” adlı kısa filminin galası yapıldı. Gösterim için bir günlüğüne ben de oradaydım. Kurtuluş Savaşı’nda Kahramanmaraş’ın ayrı bir yeri vardır. “Kahraman” sıfatına yakışır hikâyeleri meşhurdur. Sütçü İmam,Şehit Evliya, Hasan Rafet Efendi ve daha niceleri… Halis niyetlerle hazırlanmış 25 dakikalık kısa metrajlı film. Özellikle 15 Temmuz sonrasında “Milli birlik, beraberlik ve kahramanlık” öğleleri içeren yapımlara ilgi arttı.Filmin repliklerinden birinde 15 Temmuz ibaresi de geçiyor zaten. Filmde “Üstad” karakterini oyuncu Serdar Gökhan canlandırıyor. En akıllıca olanı ise filmin Türkiye genelinde tüm orta ve liselerde öğrencilere izlettirilecek olması. Neticede “ağaç yaş iken eğilir.”