Çanakkale içinde aynalı çarşı

Anne ben gidiyorum düşmana karşı

Bu Kastamonu türküsünde Çanakkale’ye savaşa giden genç, şehadetine dönemin en kıymetli eseri Aynalı Çarşı’yı şahit tutuyordu. 107 yıl sonra Çanakkale yeni bir anıt esere daha kavuştu. Çanakkale Boğazı’na atılan bu altın gerdanlık tarihin yeni şahidi olarak kıtalar ve medeniyetler arasında köprü olacak. Dünyanın en büyük köprülerinden birisi olan 1915 Çanakkale Köprüsü aynı zamanda geçmişle gelecek, Doğu ile Batı arasında bağ kuracak. Birçok sembolik anlamlarla bezenen köprüde Aynalı Çarşı’yı temsil eden bir işaret var mı acaba?

250 bin şehidin yattığı bu topraklar 1915 yılında cana can dişe diş mücadeleye sahne oluyordu. Değişik milletlerden 500 bin insan öldü. Çanakkale geçilemedi ancak ülkenin yetişmiş yiğit evlatları “bir hilal uğruna” güneşler gibi söndü gitti. İstanbul Sultânîsinden (İstanbul Erkek Lisesi) 50 öğrenci de cephededir. II. Tümene bağlı öğrencilerin tamamı 18 Mayıs gecesi Kabatepe’de şehit düşer. Liseliler yanında tıbbiyeliler ve daha niceleri bu vatan uğruna canlarını feda ederler…

Çanakkale üzerine çok sayıda kitap yazılmıştır. Benim için en kıymetlisi rahmetli Mehmet Niyazi Özdemir’in yazdığı Çanakkale Mahşeri’dir. Mehmet Niyazi Bey bu eseri Çanakkale’ye 8 yıl giderek tamamlar. Yıllar önce Mehmet Niyazi Bey’in rehberliğinde Çanakkale şehitliklerini bir kez daha görme imkânı olmuştu. Rahmetlinin cepheleri anlatırken nasıl heyecanlandığını ve yaşananları tekrar tekrar yaşar gibi duygulandığını hatırlıyorum. Kitabında da bütün cepheleri ve erinden komutanına kadar bütün kahramanları en ince ayrıntısına kadar ele almış onları tarihe yeniden kazandırmıştır.

Türk ordusunun müthiş direnişi karşısında Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton’ın yaptığı şu tespit bütün olanın bitenin özetidir sanki: “… Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri  gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı Allah’larından ayırmak için başka ne yapılabilir!...”

Hamilton’un adamlarının başaramadığını maalesef bugün içeriden başarmaya çalışan bir kitle var. Çanakkale’yi geçilmez kılan maneviyatı yok sayıyorlar. Bu ruhla yapılan her iyi işe kökten karşı duruyorlar.  Kendi yaratılışlarına da karşılar ama yaşamaya devam ediyorlar! Çanakkale Boğazı’ndaki koca eseri görmüyorlar. Küçük detaylardan büyük masallar üretiyorlar. Ama işin garip tarafı bunların haberlerine inanan geniş bir kitle de peyda oldu.

Deli saçması söylemlerle kafa karıştırmaya çalışıyorlar. Yok efendim, köprü ve yolların yapılması için ne kadar ağaç kesilmiş te, çevreye ne kadar zarar verilmiş te. O zaman sen niye yaşıyorsun! Nebâtâtı ve hayvânâtı tüketiyorsun, toprağı çiğniyor, suyu kirletiyorsun. Eğer sen bu söyleminde ciddiysen o zaman en büyük yok edici sorun sensin.

Ölçüyü kaçırmadan dengeyi tutturmak gerekir. Olması gerektiği kadar yiyecek, içeceğiz, giyinecek ve de barınacağız. Eğer bunlarda sizi kesmiyorsa, size bir önerim var. Sizi, Gelibolu Yarımadası’ndaki ormanlarda karıncayı incitmeden Çanakkale ile yoğrulmuş Yeni Türkiye’nin ruhunu anlamak için “doğal” yaşama davet ediyorum.